SANAT

 

SANAT

 

 

 


NEDİR SANAT? Nedir BİLİM?
Bilim Mutlak Mıdır, Mutlak Nedir?

Özetle Şu:
Sanat, hakikatin gizleniş sırrı. Bilim, sanatın delillendirilmesi

Sanat, VARlığın müspette açığa çıkışı
Şahit olunan o tek hadisenin her an gerçekleşmekte olmasına Hakikat,
gizlenişine SANAT.. bu sanatın delillendirilmesine de BİLİM diyoruz
Sanat sana ‘duyman gerekeni’ söyler, asıl açlık noktana seslenir
Sanat, idrakin iştahı! İdrakte iştah açıcı eczaya SANAT diyoruz
Sanatla iştahlanır idrak, fikredişle doyarsın
Sanat, temsil edilenin ‘temsil edenin arkasındaki’ gizleniş harikası
Bahsedilenin ‘bahsedenin arkasındaki’ gizleniş sırrı
Yani varlığın müspette açığa çıkışının kanıtı!
Son tahlilde SANAT, ASLIN ASA’dan zuhuru


Bilim, sanatın delillendirilmesi. Sanat, VARlığın müspette açığa çıkışı!


Demiştik ki SANAT, bilimin temelidir
Çünkü sanat, arka yüzlerin ön aynadan görünebilmesi,
ön yüzdeki temsili noktadan da arkaya uzanan bağıntılardaki tutarlılığı ile
hayatı dokumaktadır
Sanat, zaman perdesinde ilk başta sıralı seyrettiğimiz evre(n)lerin
bilince ‘AN’sız ve İÇ-İÇE sızmasıyla’ gerçekleşir
Bu sızıntılar zihinde ayrıştırılabilindiğinde –sanat, eserlenmiş olur

Sezgileri çalışanlar bu zihinsel durumu nesnel hale dönüştürürler
Dönüşümde duygular ‘isteklerden’ itilir ve insan ‘bu halin tasarrufuyla’
hayatı tercüme eder. Sanat budur

Bir ustanın nazarı, sende big-bang’in doğum anıdır
İnsan için nazarın anıysa bu büyük patlamadan öncedir
Cinsel orgazm anı, big-bang’i tekerrür ettirirken
ASIL BİG-BANG, gerçek bir Usta’nın NAZARI olarak tekerrürünü yaşar
Bu itibarla AŞK, cinselde değil NAZARDA’dır
Bakışa aşık olunur, nasıl bir bakışsa? Başka hiçbir şeye!

 

Maddeci görüş, madde hareketini ‘mutlak’ alır. Bizse ‘TEMEL HADİSEYİ…’
Temel hadisenin ‘maddi zenginlik-fakirlik olmadığını’ söyleyiveririz


Adaleti idrak için ‘maddi zenginlik-fakirlik’, değişken evre olmakla birlikte
bu husus ‘temel hadisenin sanatla gizleniş dekorlarından’ sadece biri olup
soyut alemin giriş kapısıdır
Fakat TÜM TUTKULARIN FUARI, madde sahasında kolayca seyredildiği için
‘Temel Hadise’yi anlamak olan
(maddi tutku ve bağımlılıktan kurtulmayla işleyen) şu İDRAK,
gerçek zenginlik olarak SENİ SANA buldurur
İDRAK, anlayışa egemen olabilme vasfıdır böylece

Sadece bir yerde ‘bir kez yaşandığını düşündüğümüz’ o hadise,
onun sürekli varlığına delil ve örneklik amaçlıdır
Görmesen de ‘sürekli yaşar’ o hadise..! Sanat budur!
Sonsuzluk, İLKSİZliği ile sonsuzluktur. İlksiz olmayan, sonsuz değildir
Bilim, bu Sanatın delillendirilmesi…

 

Biçim MADDE, İçerik HADİSEDİR


Gerçek hadise, maddeden bağımsız yaşanır ve idrak edilir
Her an yaşanmakta olan ‘temel hadisenin’ varlık iddiasına, mutlaklık deriz
Bu ancak anlaşıldıktan sonra SANAT NEDİR’i kavrayabiliriz
Sanatın delillendirilmesi olan bilimin bilgisi/bilginin gereği yani başlangıcını,
‘bilginin en temeliyle’ ortaya çıkarabiliriz

 

 

 

Temel Anlayış /TEMEL HADİSE

 

MADDEYİ, Hayatın Tanrısı yerine getirip koyabilirsin!
Tüm işleyişi belki böyle açıklamaktan hoşlanıyorsundur!
Fakat hayatının huzur ve saadeti, AFFEDİLMENLE gerçekleşecektir
Madde affedemez! Affetmek bir makinemsinin işi olamaz

• Hakikat olan BİR şey,
bir hadisenin sadece tek bir tarihsel dilime sığdırılması zannıyla yaşanılmaz
İnanç gayet bilimsel. Alemin bir zaman diliminde gerçekleşen herhangi bir hadise
zamansızlıktaki tüm yolculuğunu her an her defa yaşar ve süreklidir!
Tarihte yaşanan bir gerçek, tüm anlarda yaşanmaya kesintisiz devam eder
‘MUTLAK’ demek, bu demek!
Her an yaşanmakta olan TEMEL HADİSENİN varlık iddiası demek!
Sahnede bir kez yerini almış bir hadise,
tüm zamanlarda (aynı temel, farklı sahne, farklı şekil, yerini-yurdunu alır)
ve o her an gerçekleşir!
Fakat hadiseler hiçbir zaman aynı dekor ve sahneyle turnede değildir!
Dekor değişse de aynı sahneyi görmek, algısı yamasız işleyen akıllara hastır

Hayat,
O’nun kendisinin kendisine davranış ve münasebetine bizi şahit tutuşudur

Hayat! Sevgi üzerine kurulu, güven üzerine işleyen,
sanat olarak açığa çıkan mutlağa yaslanmanın saltanatı

(Sanat üzerinden Sevgiyle yaratılmış Güven) ilişkisine HAYAT deriz
Yaşamın kaynağı Sevgi, işleyişi Güven… Bilim bu Sanat’ın delillendirilmesidir

 

 

 

İLİM, ŞEYTAN’IN KARŞISINDA İLİMDİR. Rüştünü bu çaptan alır

 

TEMEL HADİSE, İnsanın ‘secde firarisi karşısında’ iddiasını gerçekleştirmesidir

Bilginin gereği yani başlangıcı ‘temel hadisedir’ Böylece temel hadise,
İnsanın ‘secde firarisi karşısında’ emrolunduğu görevin iddiasını kanıtlamasıdır
‘Buna secde et!’ emrini alanın yanındaki Adem de şüphesiz şu emri almıştır:
‘Bunu kendine secde ettir!’ İşte, şimdi okudun. (Bkz. Evrenseli okumak)
Şunu göresin: (Biz O’na “Adem’e secde et” dedik, o etmedi, büyüklendi*) ayeti,
zannetme ki mazide bir kez yaşandı! Yoo, her an olmakta olan en temel hadisedir

O TEK HADİSENİN her an gerçekleşmekte olmasına HAKİKAT,
gizlenişine SANAT.. bu sanatın delillendirilmesine de BİLİM diyoruz

‘Evrenseli Okumak’ hakkında burada kısaca değinecek olursak
Evrenselliğin temel ölçüsü, şu muazzamlığı gözetmesidir:
Kuran olmuş bitmiş bir olayı demedi. Her zaman olmakta ve olacaktayı dedi!
Evrenselliği budur. Motamot şeriatiyle değil, başlara geleceklerle evrenseldir
Evrensellik! Her an her yerde yaşanılan mutlak… Sadece yer değil, her an olan!
Bu konunun devamı için bkz.

İdeolojik islamlar Şeytan’ı yenemez. Bilemez, tanıyamaz ki yene! Zulmü ilim yener
Fen başka şey, ilim başka şey… Teknoloji-bilim başka şey, ilim başka şey
İlim, teknoloji gerektirmez. Ama bilim, ‘teknoloji ve müessese’ gerektirir. Yani şu:
İlim için ‘teknoloji-kurumsal şart’ gerekmez. Teknolojileri-kurumları kuran, ilimdir
Teknolojiler-kurumsallaşmalar, ilmin eserleridir bilimin değil. Bilmin ilmin kadardır
Bilimin yapılması, öğrenip-öğretilmesi ‘teknolojiler-kurumlar’ gerektirir
İlmin gerçekleşmesiyse bu kurumlara, şartlara bağlı değildir, şartlar İLME bağlıdır
İlim hayatın nasıl işlediğini, kurumlara yaslanma şartı olmaksızın özüne yaslanıştır
Şu ikisi aynı şey… Fark: Bilim laboratuarda gözlemlenir. İlimdeyse laboratuar SEN!

Böylece BİLİM Sanatın delillendirilmesi… İlim, bilime ‘kendinde’ şahit olmandır
Kısaca: Hayatta ‘HER AN (sanatla gizlenen) O TEK HADİSE’ zuhur eder
İlim, baştan beri hayatta her an yaşanan ‘o tek hadiseye’ şahit olmaktır
İLİM, evrende senin her yerde bulunarak yaşadığına şahit olmandır
İLİM, kendinin ‘sadece seccadeye secde etmiş bi şey’ olduğunu..
fakat İnsan’a secde etmeyen (o her kimsenin) SEN olduğunu anlamışlığındır
Teknoloji, ilim üzerine binaendir. Atom bombasıyla teknolojiler mağlup edilemez

İlim, sınırsızlığın sonsuzluğa çarpmasıdır!
Sınırsız (hadsiz) düşünen zanların, sonsuzluğa çarparak haddi tanımasıdır
Sanat, VARlığın müspette açığa çıkışı! İlim, sınırsızlığın SONSUZLUĞA çarpması
İnsanda bir heves halindeki sınırsızlığın, SONSUZLUKÇA yutuluşudur


İLİM, Şeytan karşısında ilimdir. Rüştünü Şeytan karşısında ispat eder
Bilim bunu ispat etmiş olamaz. İlim, yıkıcı da olsa ‘ilimsiz bilim karşısında’ galiptir
İlimsiz bilim kopyadır, ezberdir, talimdir. Mucit değildir, reşit değildir, hür değildir
Ferdi ve devlet bağımsızlıklarının gerçekleşemeyişindeki en temel neden budur
Bu köşeleri veren başka bir ilim tanımı yoktur. ‘İlim, edeptir’ şablonu, laftır laf!
İlim, ‘bunlarsız kendini bilmek’ olamaz. İlim, bunlarsız ezberdir, kopyadır
İLİM, Bilimdeki (B’yi/ Korsan Ben’i) kaldırmandır. Bunu nasıl yaparsın?
Her türden zulmü, bu İLİM yener. Yıkıcı karşısında başka galibiyet yaşanmadı!

Seviyesiz dervişlere molla raconu kesmekler, ilim değildir… Hatta
dervişliği-tasavvufu (hadi bunların yerine) FİKRİ reddedenin dini din değildir ki
ilmi ilim olsun! İlim, sana Şeytan karşısındaki duruşunu tayin eden ilimdir!
Çağdan bi haber, izan ve kültür noksanı, algı kıtı tekke sendromuna gösterilen
abartılı bükülme ve çakma tevazunun, ‘paçalardan akması illüzyonu’ ilim değildir
İlim, şekilselde sahne almaz! Rüştünü Şeytan hatta Deccal karşısında alır!
Tasavvuf ya da tasavvuftan ileri olan fikrimiz, boyut ve akıl değişimli hal-i ispattır
Geleneksel tarikat bile, ‘Şeytan yönetimli bu devirlerde’ bulunmadı ki ölçüyü bile!
Osmanlı’nın dünyayı idare ettiği ilim-eğitim devri başka, ya şimdiki.. bambaşka!
O bile 1600 yılından sonra (mevcut ilmiyle) çağa güç yetiremedi.. battı
Osmanlıyı Osmanlı kurtaramadı battı da sen hangi ilimle daha da gelişen Şeytan’ı
YENEBİLESİN, PARDON?

400 yıl önce batışa geçerken aynı nağmeler, aynı papağanlıklarla,
şu bizi artık bir yere getirmez ezbercilikten-papirüsçülükten aynı talimlerle,
‘geçip-gitmişin anlayışını’ kendimize din yapa-yapa batmaya gitmedik mi?
Battık, gene aynı şeyi söylüyorsun! Acaba 400 yıldır battığımızın mı ya da
söylediklerinin 400 yıldır aynı şeyler olduğunun mu farkında değilsin?
İlim, Şeytan Karşısında İlimdir. Mümin, şahsiyetini buna galibiyetle tesciller

“Bilgi” kelimesiyle kast edilen o şeyi bilmek,
mutlak olan bu temel hadiseye, ilkin kendinde şahit olmakla mümkündür
Ki böylece ilim, “bilime kendinde şahit olmak konumuyla” tasnif kazansın

 

O Halde BİLGİNİN EN TEMELİ’yle Konuyu net olarak ortaya çıkaralım:

 

Sanatın delillendirilmesi olan bilimin bilgisi/bilginin gereği yani başlangıcı,
Adem’in huzurunda ‘ben İnsana secde etmem’ diyeni, kendinde görmektir
Bilginin en temeli, kendinin ‘sadece seccadeye’ secde eden birisi olduğunu,
insana secde etmeyen (o her kimsenin) sonra sen olduğunu anlamışlığındır!
İman, bilgiyle olmuyor! Şeytan olduğunu ‘ilkin kabul sonra retle’ oluyor
“İlim, bilimi kendinde görmendir” sözümüzdeki manada izhar budur
Sanat, bilimin delillendirilmesiyle böylece açığa çıkarak devam eder
(Bu kısma link üzerinden gelmiş olanlar,
konuda sorgulamayı ayrıntılarıyla takip için az geriden başlamalıdır
Cevaplamanın sadece sonucuna ilgi duyanlar buradan devam edebilir)

Mutlak, her an yaşanmakta olan TEMEL HADİSENİN varlık iddiası demek…
‘Mutlak olanın anlatılması,
bir şeyin batında oluşunun kanıtına ‘zahirdeki sürgitliğinin’ gösterilişidir
Perde arkasında yaşanmakta olanı, perde önündeki varlığıyla göstermektir
 

Temeldir ki evrenin çalışma dengesi, makroda-mikroda aynı işleyiş yasasıdır
Buna MUTLAK diyoruz. Mutlakta tanımı ‘bu temel üzere’ okuduk ve yazdık

Hayatın ya da bir hayat ölçüsünün mutlak olup-olmadığı ya da
ahiret denen ortamda o şeyin olup-olmayacağının ispatı,
o kural ve esasın bu dünyada da olup-olmamasıyla tam bir ispat kazanır
Mutlak demek bu demek!.. Tüm alemlerde aynı kuralın esas teşkil etmesidir
Esas her boyutta aynı anahtardır. Usül, alemler arası çilingirdir

MUTLAKLIK, hayat hadiselerinin birbiriyle aynı işlemle akış paralelliğidir
İMAN VE DE DİN, İŞTE BU MUTLAKLIĞIYLA BİLİMSELDİR!
(tıklanırsa bu bölüm genişler) ‘MUTLAK Nedir üzerine’ ayrıntılı açıklamalar

 

 

Sanat, temsil edilenin ‘temsil edenin arkasındaki’ gizleniş harikası

 

Bahsedilenin ‘bahsedenin arkasındaki’ gizleniş sırrı
Yani varlığın müspette açığa çıkışının kanıtı! Böylece sanat,
BİLİMİN delillendirdiğidir. Bilim, Sanatın ete kemiğe bürünmüşlüğü
Bilim, bunun hem kanıt hem eğitim mevkiidir
Son tahlilde SANAT.. ASLIN, ASA’dan zuhuru
Bilimse sanatın anlayışlara dokunuş sırrını çözebilmede ve çözdürtebilmede
‘hem kanıt hem eğitim’ mevkiindedir. Bilimin kendi kürsüsü budur

Musa nas olduğunda sanat asa olur. Asa nas olduğunda Musa Rabb olur
Böylece her şey aslın asa’sı iken asa’lardan görüp asla ulaşmak saadet olur
Allah kendini böyle ispat eder

 

İKİNCİ BÖLÜM: HANGİ SANAT?

Aynı gözün ‘baktığı aynı noktada’ sürekli yeni ve farklı görüntü bulabilmesi
sanatın gücüdür
Aynı gözün ‘baktığı her ayrı şeyde’ ama aynı farkındalığı çekip çıkarabilmesi
yine sanatın güçlü sunumudur

Bakan, bakılan hiç değişmediği halde;
bakışların, görüntülerin sürekli perdeler kat etmesi,
bilimin varlığından ziyade hayatın sanatla kurulum halde olduğunu kanıtlar


Bilim sanat için, sanat insan için, insan da kendi amacı için var

 

Bilimle oynanılarak sanatın anlamı değiştirilip etki alanı kaybettirildiğinde
insanlığın amaçlanışıyla oynanıldığı hemen görülecektir

Sanat, zihin işgaline panzehir olarak bu yönde insan ufkuna ışık amaçlıyken
sanatın hayata dokunuştaki bağıntıları ‘çözme ve çözdürtme işi’ olan bilim,
hangi ‘maksatlı tekeller’den sunuluyorsa işte bu planlayıcıların amacı,
tüm insan yaşamının zulüm haritasını kader ortamımızda çiziyor
Şadırvan için zulüm, insanın amacında durduruluşudur
Ve bu bilimselci günümüzün sanat hareketleri, bu sömürünün malzemesidir
Bilime sahiplik yapmak adı altında yürütülen bohem,
doğanın yasalarını hasıraltı etme planının belgeli kostümüdür


Bugünkü bilim, doğadaki bir kısım hüneri ancak formülleyen bilimdir

 

Bu formüllerden çıkartılmış denklemlerinse insanı açıklayan tarafı yok
Zira bu sözde bilimsel çalışmalar, insansız toplum yaratıcılarının ilk hedefidir

Doğadaki hünerlerin, çıkara yaslı formüllere yaslandırılması
bu karanlık meziyetin bilim iddiasıdır. Oysaki bizim bilim dediğimiz şey,
sanatın, hayattaki dokunuşlarına muhatap olabilen yapımızı ispat etmektir
Bu durum, bilimsel yaşamın aslı,
yani bilginin bütün alanlarda birbirine bağlı kavranılması ve kullanılmasıdır

Sanat, insansız toplum ütopyasının çalışkanlarına,
hayatın bağıntılarını ne gösterir ne delillerini sunar
Sanatı bir formüle çevirme işine bilim demeye dilimiz varsa mı varmasa mı,
diye tenezzüllerimizi arttırmaktansa; bilimin formülünü,
sanatıyla her görünen noktada insana sunan bir hayata, yaşamak diyoruz


Her şeyin bir anlık içtiması, sanatın kapsam gücüdür

 

Derinlikler, açılımlar, bu içtimai vaziyette (hem de) tek bir ‘AN’da bulunurlar
Böylece (asla yok edilemez, saptırılamaz saltanatıyla) sanatın en büyüğü
zerreyi küllde, küllü zerrede tutan sanattır

Sanatın zorlu aşaması, tüm iradeye kısmi iradenin yamalanışını keşfetmektir
Böylece sanat, bilimi doğurur
Bilime, sanatın olaylar içtimasından yola çıkılarak ulaşılsa da
yolun sanatla açılmışlığından habersiziz

 

Şu var ki
önümüze kırmızı çakmak sürülüp ‘bu çakmak beyaz mıdır siyah mıdır’ nevi
‘sanat toplum için mi ya da sanat için mi yapılır’ sorusu sorulamaz


Sanatın, kendisine sanat yapışımıza ihtiyacı yok!

Eğer ki içinde insan yoksa topluluğun da buna ihtiyacı yok!

Yani sanat, insanın ihtiyacı şekliyle olup
insan için (zaten kusursuz ve çatlaksız hazır yapılı vaziyetiyle) hedef bulur
Toplum buna ihtiyaç duyduğu kadar yararlanır. Bu, otomatik işler
İnsana ulaştırılan bu faydalı emek, (aynı zamanda)
akabinde yeni çalışmaların verisi şeklinde, arka aynalardan biri oluverir
Bu yanı, sanatın insan elinden dönüşümünü açıklar. Bu da göstermektedir ki
sanat, sanat için yapılamaz. ‘İnsan için’ ortaya konulması amaçlıdır sanat…

Ne yazıktır ki
İnsan Nedir sorusunun (cevabıyla birlikte) unutturulması amaçlı bu kasıtlar,
(çakmak sorusunda olduğu gibi) ‘doğru rengi’ şıklar listesine katmayarak
sanatın insandan insana akışındaki takibi takipsizleştirmeye götürmek ister

İş bu olunca sanat hakkında takipsizlik kararı güden bu planlı duruşmalarla
güya aklanan muhatapların suçları hasıraltı edilerek ‘bilim’ yuvalanamaz!
Ya da bu yuvalanmış şeylerde bilim barınamaz

Tepeden inme şartlanmaların yolculuğuna bilim denemez
Tepeden, tepelerimize tepelemecesine tepilenle,
sadece tepinip duran bir hareket görülür
Böylesi bir hareket ‘düşünebilmek iddiasıyla’ ışık önünde şımarıklaşamaz

 

Yaşamımız,
iradelerin sınırsız hayatından sınırları keşfedip belirlememizle sonsuzlaşır

 

Tüm iradeden kısmi iradeye bakış, kısmi iradeden tüm iradeye bakış,
yaşamımızdaki ‘özden yüze-yüzden öze’ hareketin son çalışması olarak
bilginin tüm özetini verir. Bu bilgiyle de anlayışın tam göbeğine oturarak
sonsuzun kapısına dokunmuş oluruz
Kısaca, başarının bu ölçümle yaşanıldığı kanaatindeyim

Sınırlar sonsuzluğun içinde, sonsuzluksa bu sınırların içinde bir hal iken
çağın çakma bilimselinden onursallık alabilmeye telaşlanışımızın hafifliği,
ancak mutlak bilimin kanıtlarıyla silinir
Bilim ve kanıt, insan kanaatinin hakikate yaslanmasıdır

 

 

KONUYU SANAT-İDRAK-FİKREDİŞ İLİŞKİSİYLE BİTİRELİM Kısaca

 

Sanat sana ‘duyman gerekeni’ söyler, asıl açlık noktana seslenir
Sanat, idrakin iştahı! İdrakte iştah açıcı eczaya SANAT diyoruz
Sanatla iştahlanır idrak, fikredişle doyarsın
Bilgiyle kimsenin doyduğunu görmedim! İyileştiğini de…
Bilgiyle iyileşilseydi eczaneler kitap satardı
Hastalık sebebi bilgisizlik değil!
Yoo, dene! Hemen inanma sözümüze… Milyon yıl dene mesela!


Kaçtığın kadar sana susan gerçekler, şayet ihtiyacındaysan sana konuşur

 

Sanat, ihtiyacını bilende konuşur, ihtiyacına kör olanda suskundur
İhtiyacının ne olduğunu bilmeyen, bu nedenle ANLAYAMAZ!
Anlamak, İHTİYACI bilmekle… İhtiyacımızı nasıl anlayacaz?
Hayvan ve her mahluk ihtiyacını biliyor. Bunu da bilmeyene insan denir mi?

Sanatla iştahlanır idrak, fikredişle doyarsın. FİKİR, inancı tespitle elde ediş!
Aradığın şey kesinlikle sana gösterilmiştir

BİLİM Denen Neymiş? (Bilimde Rolü Kime Veririz?) başlığında yazı devam ediyor
 
/Okyanusta Şadırvan. 2013

_______________________________________________________

İlgili Yazılar
 
MUTLAK Nedir?
BİLİM Denen Neymiş? (Bilimde Rolü Kime Veririz?)
    TEKNOLOJİYE Secde Etmiyor Muyuz?
    Hangi TIP, Hangi BİLİM?
    BİLİM Kendini Aklıyor!?
    Yapay ZEKA Diye Bir Şey YOKTUR
    Gelişmiş Toplumu Neyiyle Ölçersiniz?
BİLİM Denen Neymiş? Bakalım (2)
 
Her Kişiye Özel Din /Adalette Sanat Budur
BİLGİ Nedir?
PAPİRÜS Nedir? VAHİ Nedir?
NECE? Bir İnsanı Tanımak İsterseniz Gündelik Dilden Konuşmasını Ölçü Alın
SPARTAKÜS Ben Olurum! “La İlahe İllallah”

Kelimelerde ayrıntı için Şadırvan Kavramlar Sözlüğü

Index

Comments are closed.

Translate »

Index

Index