KÖTÜLÜĞÜ PAYLAŞMA!

 

Kötülüğü ‘PAYLAŞMA!’

 

Ne yaparız da ‘Kötülüğü Paylaşmış’ oluruz? Bunu şu şekilde kolaylıkla anlayabiliriz:

 

Kötülüğü Paylaşarak İyilerdenmişsini Oynama!

 
Dikkat edin, ‘acılara tepkisiz kalınmalı’ demiyoruz
Olaylar üzerinden çevrilen zihin fırıldaklarına açık olup etkilenme, diyoruz
Acıcılık-endişecilik üzerinden
yani (Myanmar’da Budistler şöyle yaktı,
bir çocuk evinden çıktı bir daha da dönmedi,
buzullar erimeye başladı gibi) acıcı, endişeci, pompacı ellerden
algı tuzaklarına düşmemeliyiz diyoruz. Büyük tuzaktır bu
Şu YIKICI, nasıl bir korku gösterirse korku o!
 
Zaten korkarak, korkmak suretiyle kötülüğü paylaşmış oluyorsun. Nasıl mı?
Şu yasaya dikkat etmek şarttır ki bir olgu, ya ondan korkmak suretiyle
ya da ona ‘heves etmek’ suretiyle sende aşılanır, çevreye tohumlanır, aleme saçılır
Fakat burada üzerinde duracağımız, yasanın başka bir yönü…

 

 

TV. lerde suç haberleri neye hizmet eder? Bizde de aynı işleyiş, aynı KAFA!
Kötülüğü Paylaşmak, Habersel DUYUMA Hizmet Etmekle Çoğalır

 

Haber etkisi, şartlanmalar oluşturur. Şartlanmalar zihne YAMA’dır
Haber olsun diye ‘afiş-ekran’ yapma! Olayda adaletin biçtiği hükmü duyur
Hüküm tatbik olmuşsa, yapanın yanına kar kalmamışsa, adalet işlemişse
gereği yerine getirilmişse bu halde tabi ki afiş et, ekran et, haber et, ilan et
Aksi taktirde (hüküm tatbik olmamışsa) suçun reklamını yapmış oluyoruz

 

 

Suçun reklamını değil, adaletin ilanını yap. Zihinler adaletle beslensin

 

Kim vurduya gitmelerden korkmuş zihinlere kaygı pompalayanlara çalışma
Zulmü kanıksatma. Toplumu pısırıklaştırırsın! Yıkıcı planın bu olduğunu bil
Kötü bir şeyi duyuruyorsan da müdahalendeki gücün kadar duyur
Gücün, o zulümden kurtarma gücündür
Zaten bu güç sende olsa kötülüğü manşetlere taşımana gerek kalmaz,
hadiseyi gereği ile birlikte ilan ederdin, yürüttüğün adaleti ilan ederdin
Suçun reklamını değil, adaletin ilanını yapardın
Fakat şimdi bu durumda ‘doğruluğun güçsüzlüğünü’ reklam etmektesin!
Çünkü günümüz sisteminde şu işportacı muhabirlik,
(bazı işlerin sonucunu bekleyip suçu cezasıyla birlikte teşhir etmek yerine)
daha olmamış ürünü toplatıp pazara yetiştirmek gibi
ham ürünü kasalayıp etiketleyerek medyaya yetiştirmek derdi telaşındadır
Vicdanlarda amacı çalıştırıp teskin etmek yerine, duyarsızlığı kanıksatmak!
Güvensizlik, tedirginlik, korku pompalamak. Coşkuları öfkeye çevirmek!..

 

Hakkında cezası hükme bağlanmamış suçları ‘haber’ diyerek neşretme!

 

Toplumda her gün gördüğümüz infialler, çatışkılar buradan mayalanıyor
Eğitimsiz düşüncelere kurulan tuzak: Acıyış!.. Mukayeseyle tehdit edilmek…
Oysaki Allah hiç acımaz, MERHAMET eder! Hedefinde emin olmanı ister

İsyanizim, sadece hedefini bilmeyen kimseleri ‘alâ’ yönetir.. hatta
hedef kayması yaşayan herkese açıkça etki eder, tehditle yönetir
3 gulfü bi elhamın hiç faydası olmaz! Nasıl olsun ki? Bu kişide hedef yok
Hedef yoksa zihin karışık
Karışık zihinde GÜVEN olmaz. Güven olmayanda inanç olmaz
Dünyalık kaygı ve heveslerin ne olmasına kadar yöneten İsyanist Komite,
(işte) nasıl bir hedef gösterirse hedef o… Yarın daha başka bir hedef!

 

 

Şu YIKICI, nasıl bir korku gösterirse korku o!

 

Sosyal mühendislik, yarın neyi işaret edecekse icaba göre moda korku o!
Ama başıboşluktan, niyeyse yitip gitmekten, gerçeksizlikten korkmak yok!
Gündemde ‘salınmış korku’ ne ise korku o!
Bu planlı yönlendirmelerin tam gaz etkisindeyiz

 

Cehalet, ‘belirsizliği’ kendine uyku yaptıkça ‘İSYAN’ sürekli kaygı pompalar

 

Bu telaşlı halini “UYANMAK” sanan beşer, aslen gene uyumaktadır
Yığınlar, sürekli ‘panik haplarla’ daha derin uykuya böylece yatırılmış olur
Telaş içinde olmayı ‘dirilik ve uyanmak’ zanneden toplum, ‘aslı’ sorgulamaz
Güvenin bloke olduğu ilişkiler dünyasında İNANÇ artık çoktan ölmüştür!
Yarın kuraklık, bir güne kıtlık, haftaya salgın hastalık! Sürekli ‘güvensizlik’
‘Vahamet stratejisi’ eşliğinde, yamaların sana yapışmasıyla ‘belirsizlik dini’
böylece yaşanır gider

Doğal davranışı yitiren toplumda, güven askıya alınır alınmaz,
düşünceler tetiklenmeye başlar. Böylece İsyan,
düşünceyi ‘çeşitli kaygılar ve gelecek korkusu’ üzerinden ateşlemiş olur

Hakikatin hedefin ne olduğu bilinmeyen bir çağda insanoğlunda kanaat,
algılara yamanmış parazit düşüncenin,
DÜŞÜNMEK kılığına girmiş olma başarısıdır. İŞTE HEDEFSİZLİK!
Kişi, kendi gerçeğini ortaya koyamazsa
zihinlere çekilmiş toplumsal aşının hayallerini ‘kendi hedefim’dir sanır

Buradan kurtulmanın yolu, YIKICILIĞIN, çağda işletim metodunu
avucunun içine kadar sığdırmış olarak kavrayan bir FİKRE ulaşmaktır
“Çağdaş tuzakları” bilmek..! Kararlı, emin, güzel düşüncenin ve
inanca yaslı hareketinin bozulmasına izin vermeyerek
bilinçaltında ‘buna aksi şartların sağlanmasına’ direnç göstermektir

 

 

 

Çağda metot uyarır ki: Kötülüğü Paylaşma!

Kötülük varsa gereğini yap! Kötülüğü paylaşarak iyilerdenmişsini oynama!
Kendi payına düşen icabın ceremesini üstüne alıp taşısan dahi nakletme
Kaldı ki kendi payına düşen icapta bile ciddiyetsiz kaldığının farkına var
Ciddiyetsizliğinden haberi olmayan, kurnaz olduğunu bari bilsin
Çünkü paylaştığın HANGİ KAYBOLAN ÇOCUK İLANINDAKİ no’yu
kendin arayıp da acısını sözüm ona paylaştın? Zaten bu daha bir saçmalık!

Kötülüğü ve acıyı paylaşmak teşhirciliğinin,
çağımızda mühim bir bedel olduğunu keşke bilsek
Yıkıcının güttüğü yere güdülmek, senin sana tuzağın, suçun olmaz da
ya ne olur peki! Üstelik bulaştırıyorsun

 

Sana ne ‘İsyanistin topluma saldığı’ korkudan? Kimin gazetesisin?!

Düşüncelerinle çevirdiğin bir dünyan var! İşte bu senin zannın oluyor
O hadiseyle empatini ‘yanlış zeminde’ kuruyor, korkup şartlanıyorsun
Seni aşan şeylerde boğuluyorsun. Plan, seni aşan şeylerle meşgul etmek!
Şu dünyada zulmü tatmayan, yürürlükte olduğunu bilmeyen mi var?
Kimse kendi zulmünü ortadan kaldırmaksızın başkasının zulmüne yetemez
Kendi zulmüne seyirci kalan kişi senin ilan ve ikazınla ekstra savaşçı olamaz
Sebeplerini, çözüm yollarını ortaya koymadıkça bunu ‘afiş-ekran’ etmekle
zulmün yıkılacağını düşünme? Hayır! Zulmün reklamını yapıyorsun
Korku tankerlerinin pompacılığını yapmış oluyorsun!
Gerçekte kişi, kendisinin kendisine yaptığı zulme şahit olduktan sonra,
hakikatte adaletin ordusuna katılmıştır. Bu Hakk’ın dosdoğru yoludur
Zulme karşı mücadelesini komando olarak yürütür
Yaşamında geçen olayları adaletiyle zaten ilan etmektedir
Bu, onun yaşam çapıdır. Kitleler layık olduğunda bu çap büyür. Sonuçta:
Kötülüğü Paylaşmak, en hafifiyle bir gevezelik olarak tanımda karşılığını alır

Kötülüğü paylaşmamak, acılara-zulme tepkisiz kalmak değildir
Hadiseler üzerinden çevrilen zihin fırıldaklarına açık olup etkilenmemektir
Yamalanmamaktır. Şayet iman varsa! Yoksa, zaten YAMA nedir bilinmez

İşte METOT BÖYLE BİR ŞEY. İnceliklerin ‘açlık yaşayanda disiplinidir’
İhtiyaç duyana!

 

 

Bankacı Ne Der? ‘Faizci Müstekbir İktisat’ Ne Der?

“Tüketin! Borçlanın, kredi çekin!
İmkan yoksa gelin bizimle paylaşın açmazınızı, çözelim”

Ne dediler başka? ‘Acılar paylaşıldıkça azalır(?!)’
Bankacı kafa’ya yahut ‘bankacı dilli müftüye’ sormak lazım gelir ki
Parayı paylaşıp da büyüyen banka varsa buyursun göstersin delilini
Delile yanaşmıyorsa -böyle yapsın da gerçekleştirsin buyursun iddiasını

Bir şey bir şeye çevrilir. Buna paylaşım denmez
Acını kulaklara satarsın, acını dağıtırsın.. dağıtırsın da yerine bir şey alırsın
Yani acını satar bir şey alırsın, bilgini satar bir şey alırsın
Mübadele, mübadele, mübadele! Takas, takas, takas!..
Acısını paylaşan şu kişi (yani acısını satan,) aslında nesini satmış oluyor?!

Acı ne demek?
Acı.. imandır! İman, acıdır! İnancın için göğüslediğin şeydir şu acı!
İnancın kime ise.. kimin içinse git bul da ona sat! Hadi en karlı işi yap!

 

Bankacı Kafa olsam! “Acınızı paylaşın benle” derim!!! İyi anla

 

“İmanınızı getirin alıyım elinizden” derim! Mademki ağır geldi taşıması…
“Taşıması size kolay gelen bi şey vereyim” derim
Mesela ne vereceğim belli! Zaten acılı vatandaşın istediği de bu takastı
Anlıyor musun dostum? Acı BİR ENERJİDİR. Verme kimseye
‘Bu cüzdanını’ belli etme bile “Kan kus.. ama kızılcık şerbeti içtim” de
“Ondandır bu dudaklarıma bulaşan” de
İnancın kime, neye ise ‘o kanı, o mührü’ o görür de o görür! Görmez mi?

Paylaşılmamasının ikinci nedeni de:
Kötüyü bulaştırıp da taşıyamayacak zayıf kimselere yük etme! diye…
Yani “Karantinayı bozmamak” konulu yukarı yazıdaki izahlarımızdır bi parça
İşte şimdi anladın

 

 

 

Neyi-Niçin PAYLAŞIRIZ?

Şayet gerçekte kardeşlik olmayacak olsaydı hatta sen sen, ben ben olsaydık
işte o zaman nebiler gönderilmez, yerine sadece ‘fert krallar’ türer,
‘öylesine bir hayatta’ bilgiyi bilen, bilmeyenlere sınıfsal üstünlük kurar,
İNSANLIĞIN TEMSİLİ olmaz, ÖRNEĞİ OLMAZDI

Demek ki doğrular, çağa ve ortam seviyesine uygun aktarılarak
bilgiyi ve güzeli paylaşırken alıcıya levelli, çelmeciye örtülü paylaşılacak
Önyüzler, senin asılda ne yaptığını bilmez! Nereden bilsin?
Ne ilim satmak ola, ne de göstermek ola!
İnsanlığı bozan bir şey var ki doğruyu, bu ‘çelmeci nefs dağından’ aşırtıp
tepelerdeki ‘insan yapısına’ uçurtma gibi göndermelisin
Zıplayıp kuyruğunu tutan, uçurtmayı kazanır! İnsanlıkta dalavere önlenir

Aksi taktirde düz ayak ifadelerle
kendine dahi bir şeyler söylerken bir yerlerin duyar da gene çelme…
Duymasın! İşitse de anlamasın! İnsanlık bozulmasın, bilgi fitneye düşmesin
“Ben varım, bir de diğerleri” diyen kimse için bu incelik anlaşılmaz

Anlaşılmaz ki dolacak havuzu boşaltır, boşalacak havuzu tıkar da cimrileşiriz
“Ben varım, bir de diğerleri” zannından kurtulmak, “Bir Allah var,
bir de yarattığı diğer şeyler” zannından sıyrılmış olmakla birlikte mümkün!
Başka bir yolu-öğretimi yok
Demek ki ‘kardeşlik’ ve tek bir doğru var ki
bu doğru, herkeste her şeyi kuşatarak örgün ki
insan kendinde paylaşıyor! İyiyi paylaşıyor, kötüyü sardırmıyor, paylaşmıyor
Hanesine, hanesindekilere
(dışarıdaki mesainin yorgunluğunu, sıkıntılarını ciro etmediği gibi)
herkes karşısında da aynı tutum ve bu özelliğiyle yaşıyor
Doğrunun böyle bir esas teşkil ettiğini biliyor
Yoksa, diğer türlü sıkıntılar, sorunlar (artarak) kendine tekrar uğrayacak
İşte ki kendi payına düşen sıkıntıyı, sıkıntılı haberleri
ilk hamlede kendi kuvvetinde eritip çevreye sardırmayacak!
Kimseyi de suçlamayacak. Suçladığı an sardırmış olur
Ne yazık ki ‘kötülüğü paylaşmak’ buradan bir temelle toplumsal bir mikrop
hatta düzen kazandırılmış bir hastalık haline gelir

 

 

Burada yapılacak uygun hareket:

 
Suça iştirak edenin niyeti temiz ise ve
onun kilidi ancak bir söz ulaşımıyla çözülüyorsa o sözü dengesinde nakledip
gerekirse fiili destekle mikrobu başkası üzerinden de karantinaya alabilmek!
Yok niyeti temiz de değil, kirli de değil, ne olduğu da belli değilse
(yani ne olduğunu kendi dahi bilmeye tenezzülü yoksa) onu orada
kendi yaptığı ile öylece bırak! Anlayışsızlığı onu bağladı, seni bağlayamaz!
Onun anlayışsızlığını ne kendine bulaştır, ne de o suçun ceremesini yüklen
Sonra taşıyamaz da kusarsan sadece son damlayı kusmak değil;
muhtemel ki tüm karantinanın kapısını ortalığa açmak hatasına düşersin

İnsan böyle bir şey…
Kolektör olduğunu unutma! Bunu sadece Rabbın için yapıyorsun
Kardeşin için değil, burası da ikinci aşama!
İkinci aşamaya doğru giderken köprü şu:
Ya kendi kafanca tutumlarından ‘sözde bir merhamet! itişiyle’ ilahlık yapar
dünyaya düzen kurma yolunu seçersin
Ya da sadece Rabbın adı ile kolektörlük (temizlendirme-arındırma) yapıp
KÖTÜLÜĞÜ PAYLAŞMAYIP kendinde hapsederek
civanmertler gibi sıkıntını kimselere söylemeden yaşayarak
GERÇEKTEN MÜŞFİK bir yapının temellerine uzanırsın da
MERHAMET önce sana gösterilir
Sonra sen de merhametin senle ilişkisini, (niyete göre) ince insanlara,
ihtiyaç anına göre paylaşırsın… Evet, Güzelliği paylaş. Kötülüğü paylaşma!


/Okyanusta Şadırvan. 2014

_______________________________________________________

İlgili Yazılar 
Zorlukların Zirvesinde BAYRAĞI GÜLÜMSEYİŞ Olanlar
Allah’ı Aramak Mış!
Olmak NEDİR?

Kelimelerde ayrıntı için Şadırvan Kavramlar Sözlüğü

Comments are closed.

Translate »
Index