Allah’ı Aramak Mış!

Allah’ı Aramak Mış!

 

 

 

 

 

Bırak ‘allahı arama!’
Mümkünse rahatsız etme/zahmet etme!

 

Kişi, bolca eleştirdiği şeyin kölesidir. Piyasa zihinlidir

 

Piyasayı, her gün eleştirdiği ‘bu ayaklar’ yönetir
Cumhuriyeti eleştiren ‘onun seveni kadardan daha çok’ onun kölesidir
Kapitalizmi eleştiren ‘onun seveni kadardan daha çok’ onun kölesidir

Bir şeyi eleştiren, o eleştirdiğinin tutsağıdır! Bu her şeyde böyledir
Mütemadiyen rampa aşağı bir yargılama, fikirsiz-yeknasak-piyasa zihinlidir

Bir fak’ın içini görebilenler, ön kabuğa takılmadan eleştireceklerdir elbet
Arkayı sadece GEZİ OLAYLARIYLA gördünüz. Emperyalizmin arkası gezer!

Gezenin arkasını da sonradan gördünüz. Birileri buna BARONLAR dedi!
Baronları gezdiren/yüzdüren bir gemi var
Avam buna Siyonizm dedi, biz İSYANİZİM dedik
Piyasanın algılar halinde seni çekip-getirebileceği tespit, işte buraya kadar
Çünkü piyasa, kendisini (sana göstermek istediği sınıra kadar) gösterir
Kendini sana (bu sınırlar içinde) sorgulatır
Eleştirinde şiddetin dozu kadar, o çıkmaz içinde ‘hapis olasın’ diye…

 

Bu faklara her gün basıp sistemin ‘yüzden dekorlarını’ tek-tek eleştiren kişi,

 

magazin kıskacında piyasanın tutsağı olmuştur. Önüne konulandan düşünür
İşgal edilmiş bu zihin için artık ‘buradan sonra’ hayalde bir yolculuk başlar
Çünkü ‘yaşadığı esareti HİSSETMEYECEĞİ’ bir şey lazım ona!
Esir yahut köle olduğunu kabul etmemekte ısrar edebileceği,
‘İNAT GİBİ BİR ŞEY’ lazım!.. Dinvari bir şey lazım!

Din şeklinde önümüze konulmuş bu anlayışı da tercihler listemize almakla
DAVA ADAMI OLDUĞUMUZU sanmalarımız başlar böylece
Tarihte hikaye aramalarımız başlar. Türlü masallara tıklarız!
Kahramanları figür yaparız.. figürleri kahraman!
Demagogları ideolog yaparız, ideologları alim…
İnancımızı böyle teşhir eder fakat aldanırız. Hayaller birbirini kovalar
Gerçekten kopmalar başlar. İşte PİYASA GÖREVİNİ BAŞARIYLA YAPMIŞTIR!

Hiç bilmeden yaşar KENDİ olmadığını. Onda yaşayan her şey PİYASAdır
Yaşam, onun hem kontrolünden hem öz-karar ve özel tespitlerinin
‘ona kazandırabileceği idrak ve inançtan’ artık çok uzak bir yerdir
Gerçek’ten kopmalar başlar. İşte Piyasa görevini başarıyla tamamlamıştır!

Piyasa, bu şekil programla her koşulda başarır
‘Kendi kararım’ sandığı tercihleri, aslen piyasanın ona vurduğu prangadır
Koşullar, görüşlerine vurulmuş bir fake penceredir artık onda
Artık sıradan TERCİHLERİNİ ‘bunlar benim kendi KARARIMdır’ sanır
Düşmanın maksatlarını “kendi hedefimdir” sanır

 

Hakikatin, hedefin ne olduğu bilinmeyen bir çağda insanoğlunda kanaat,
algılara yamanmış parazit düşüncenin,
DÜŞÜNMEK kılığına girmiş olma başarısıdır. İŞTE HEDEFSİZLİK!

Kişi, kendi gerçeğini ortaya koyamazsa
zihinlere çekilmiş toplumsal aşının hayallerini ‘kendi hedefim’dir sanır

Yıkıcının maksatlarını kendimize amaç edinmek ‘nasıl kendi gerçeğimiz’ ola?
Hedefi ‘SEN olmayan’ bir yere gidemezsin. Sürükletilip götürülürsün!

Yıkıcının üflediğini, düşüncene çekerek korkularından yönetilmeye başlarsın
İsyanizim, kendi gücünü ‘sende kaoslayarak’ vitrinini süsler, rakipsizleşir
Her bir ayrı fakıyla seni kendisinin reklam memuru yapar. Çözümleyemezsin

 

 

 

HAYALDEN AZ GERİYE GİDELİM

 

Ah bir sorsan derinlerine!.. Niçin eleştiriyorsun.. ve neyi, KİMİ?


Tarihte/yaşamda (fırsat ve zemin bulan herkes) kendini ifade etmiş
Dünyanın iplerini o an ele geçirmiş! Senin farkın ne? Sen, İnsan değil misin?
İnsan ‘bir piyasa model’ olabilir mi? İşportadan söz kuşanır da söyler mi?
Önüne konan sözlerin bilincine varmaz mı? Tasnif zekası nerede?
Neyi aramaya çıkmıştır ki ‘elinde kalın kantar’la (kan-ter içinde) dolaşıyor?
Kendi öz-kıymetleri haricinde her şeyleri tartıyor
Çürük çarık, kalın-kaba işleri dağ gibi güçlü görüp yüksek tonajda tartıyor da
kendi İNCEsini, bu ‘kalın-kaba şekillere’ hevesle heba ediyor

Gramın yok mu..? Sen sarraf olmalısın! İncelikten anlamaz mısın?
Zira tercih listene aldığını sandığın yol ve davan, bir pırlanta
Peki hangi bir pırlanta ‘kantar küfesine’ atılmış da orada tartılmayı istemiş?
Senin dirhemin yok mu? İdrak sahanın ‘sana özel’ ince dehlizleri yok mu?
Kendini bu inceliklerde tartsana

 

 

 

İnceliği ara! Bırak ‘allahı arama!’

 

Mümkünse rahatsız etme/rahatsızlık çekme!
Kendini ara! Kendini ‘kararlarında’ ara. Kendinle konuşmalarında ara
Öyle ara ki arayış senden sorulsun, kancası olmayan vagonu lokomatif nitsin
Bak acıkıyorsun, konuşuyorsun, dinliyorsun, içinden duyuyorsun. Kim bu?
Konuşan kim, ne söylüyor, ne şekil konuşuyor?
Yalan söylediğin zaman sana ikaz eden kim?
Sözle mi ikaz ediyor, kokuyla mı, trafik lambası renkleriyle mi?
Pencerem dediğin ne? Nereye bakıyorsun? Kimlerin gözünden bakıyorsun?
Zihnine ‘şeyler’ akıyor, kabul edemiyorsun? Bazısını da niçin kovamıyorsun?
Bu düşüncelerle (yoksa) nasıl bir çıkarın var ki kapı dışarı edemiyorsun?
Kapısız-bacasız yurt mu var, senden başka kapısız-bacasız bir can mı var?
Canın niçin yanıyor, niçin sıkılıyor?
Uçsuz bucaksız alemlerin bile birbirleri arasında ‘kapılar’ var
Hudutlarını her kimliğe açmanın sosyallik olduğunu sana düşündüren ne?
Kapısız-bacasızlığın yaşattığı sıkıntıyı, maskelerle sıvamak daha mı kolay?

Seni elinden tutup yürütecek bir varlık bekleme!
Gözüne teleskopları dayayıp alemi izletecek başka teknolojik el bekleme
Sen neyi görüyorsan ‘O da’ aynı yerden görmüyor mu?
O görüyorsa sana da göstermez mi?
Şu nimetlerini paylaştırmaz mı, ikram etmez mi, seni gezdirmez mi?
Seni öldürebiliyorsa seni yaşatmaz mı?
Seni yaşatanla birlikte yaşasan, seni yürütenle birlikte yürüsen…
PİYASA dediğin nedir ki!
‘Benim gibi bak, benim gibi gör, benim ahlakım gibi ahlaklan’ demiyor mu?
‘Benim istediğimi iste, istemediğim şeyi de isteme’ demiyor mu?
Sürekli demiyor mu? Duymaman hiç mümkün mü?
Hiç sustuğunu gördün mü?
İstirahatine, uykuna, rüyana, neşene, üzüntüne konuk olmuyor mu?
Seni seven kim? Seven yaklaşmaz mı? Üzerine titremez, duyarsız mı kalır?
Sana bütün bu hareket ve duyguları veren kim? Akıl ne?!

 

Fikir der ki:

 

“Radikal ol! Bu sanal ve geçici ayrımlarla, aşama vitrinlerle uğraşma”
Yarın önüne getirirler de ‘bunu da şöyle düşün!’ diye ‘ne konur’ bilemezsin
Bugün önüne öyle bir çalışma ve fikrediş yolunu ‘hedef olarak’ sen koy ki
bir daha kimsecikler ‘sana başka bir akıl ve hedef’ koyamasınlar
Neyi düşünmen gerektiğine sen karar ver.. ve artık başka düşünme
Öyle bir düşün ki tüm düşünce yolunu, bir bir tespit ettiğin o teknikle düşün

Öyle bir düşünme tekniği belirle ki
‘düşünmekte’ başka hiçbir madde başlığını dışarıda bırakmasın
Ona ne sonradan bir şey ekle.. ne de bir şey eksilt
DÜŞÜNEBİLME/akledebilmenin TAMINA talip ol
O SEN OLMAYAN TÜRLÜ DÜŞÜNCE akışlarını,
işte bu düşünebilmek/akledebilmek yapının ’emri tasarrufuna’ almaya çalış
Öyle bir yaşat ki yaşamak senden sorulsun

 

Konvoy olma Kafile ol! Konvoy, mekanın durumsal izahına bir tasvirdir
Kafile, İnsan yolculuğuna betimleme…


Peki önünde ne var? Şu İKİ YOL!..

Öyle türlü-çeşit türevlerle oyalanma! Tasnifin iki olsun, zaten de başka yok
Sen ‘yapıcı ve yıkıcı varlık aleminin’ toplamısın, hiçbir şey senden beri değil
Karar ve uygulamalarınla ya yapıcısın ya yıkıcı
Bunlar senin bütün hareketlerine temel olan 2 İTİŞ NOKTAN
Biz birine İNSAN dedik.. öteki İSYAN

 
/Okyanusta Şadırvan. 2014

_______________________________________________________

İlgili Yazılar 

Olmak NEDİR?
KÖTÜLÜĞÜ “PAYLAŞMA!”

Kelimelerde ayrıntı için Şadırvan Kavramlar Sözlüğü

Comments are closed.

Translate »