Tazı ZEKA! Tazı MANTIK! (BilgiCİ Kişinin İç Yüzü Nedir?)
Tazı ZEKA! Tazı MANTIK! (Bilgici Kişinin İç Yüzü Nedir?)
Kendisine Gönül Vermedikçe
Kimseden Bir Şey Öğrenemezsin
Kimse kimsenin sözüne kulak vermek, yazılarını okumakla BİLGİ öğrenemez
Yazılar(ını) okumakla değil, kim kimi sevebilmişse onun huyu ve bilgisini alır
Gerçekten sevgi, işte bunun için ŞARTA BAĞLANMIŞ
Sevgisiz-gönülsüz-izinsiz-rızasız ‘bir transfer’ mümkün mü?
Başka şekilde, “imrendiğin biri gibi” nasıl olacaksın!!?
O kimsenin geçtiği yerlerden geçip net sonuç çıkaranlardan nasıl olacaksın?
Net duruşlu bir canlı nasıl olacaksın?
Kendisine gönül vermedikçe kimseden bir şey öğrenemezsin
Diğer türlü,
öğrendik sanmalarımızın aslında gerçeğimize yönelik bir yaptırım olmadığını
bu ilişki tezgahının bir malumat çeşnisi olduğunu muhakkak fark edeceğiz
Kısaca, insanoğlunda devrim ve onun kapsayıcılığı böyle işliyor
• “Şu zahir yaşantı ve şu ‘hal-i duruşum’ (bu devamla) benimki olsun
ama derinlik ve incelik dünyam, mana boyutum seninkinden olsun(!)”
Hayır! Hiçbir bilgi sana yarar sağlamaz
Olmak istediğin şey, “(zaten) olmuşluğunu terk edemediğinden” olmuyor!
Çünkü zahirdeki duruşun da sana ait değil. Gör ki kimlerin?
Bu sebeple kimseye bilgi verilmez. Hayattaki ‘yapıcı DURUŞU’ ima ederiz
Zahirdeki tarafın da BU’dur deriz. Kazın ayağının öyle olmadığını anlatırız
Doğruya hasret ve riayet yoksa.. elçiye, hakikate sevgi ve yakınlık yoktur
Bu ölçüyle elçiler aldanmaz. Özünden sevmedikçe imrendiğine ulaşamazsın
İmrendiğin şeyler, ‘özenç şeyler’ olarak senin beklenti düzeyinde kalacaktır
Bir Adım Öte İfadeyle Bakın Nasıl Diyoruz:
“Kimseye ‘bilgi’ vermiyorum. Canını istiyorum!” (* Diyelim ki anonim)
Canını vermeyene bilgi yok!
Canını vermeyen HUYda bilgi, karar alamayan hamlesiz bilgidir
Şişede durduğu gibi de durmayan
“ŞİŞESİNDEN SIZMA ‘RAKI’ benzeri'” bir çarpma oluşturur ki
kitap yüklü merkepler makamından agoranın meyhanesini remixler dururuz
Yani şişede durduğu gibi duran bir şey değil, şayet içersen
Alemde hiç kimse senin canını almadan sana bilgi vermedi
Bunu keşke bi bilsek!
BİLGİ AVCILIĞI.. TAZI ZEKA!
Kim çok bilgi bilirse ‘doğru adam’ olacak
Dünya-ahiret bilgi şampiyonu olacak
Sırat köprüsü gişelerinin tabelalarını okuyacak
Kim çok bilgi bilirse Zeka ödülü alacak
Bu zekayla antenler daha duyarlı olacak
Cenneti koklaya koklaya bulacak
Kim daha çok, çok bilirse daha çok.. çok daha güzel olacak
2 bilgi, 32 farz’a emsal olup.. 4 bilgi 64 kabahati götürecek
Yazılarımızı beğenip de kabullerine uyduramayanlar var ya
“Yaygınlaşmasına hizmet ederlerse günaha girecekler var ya!”
Bunlar gene de işlerine gelen bilgiyi buradan kapıp
başka semte dükkan açtıklarında ‘çok bilgin hoca’ olacaklar çook..!
Pabucum ne damlara atılacak. Boynuzlar kulağı geçecek
Koyun kurt ile gezdi gezecek
Bugün ne yazdığımı aynı gün unutuyorum. Bu hoşuma gidiyor
Yarın neler yazacam kendim bile bilmiyorum ya, bu kadar bilgisizim işte
Yarın ne yazacağımızı merakla bekleyenler var. Çok sermaye lazım çoook!
Oysaki davasını tutmadığın bir cümlenin sana hiçbir faydası yok
Fikri, bütün olarak ele alıp kabul etmeyenin ömrü, sürekli vahametle geçer
Vahamette iman yeşermez! İnatları daha da vehme düşürmek(!) vazifemiz,
Samimiyetli kimselere eminlik-esenlik taşımak, bu da vazifemiz
İçim “YAZ!” dedi, yazıyorum
Sözlerimin tüm enerjisi şahsa münhasır. Kasa’dan çıkış almazsa kapıda öter
Davasını gütmezsen hiçbir işine yaramaz. Kapılarda öter de çıkamazsın!
Giremezsin de bir daireye… Hayat bize ‘şunu beğen’ diye emretmez
Beğendiğini beğendirmek, inandığını inandırmak mecburiyetini
kendinde duymadıkça OKUyanlardan olamazsın ama!
Zira meydanda büyük savaş var. Tarafını seç! “Ben kalıp ‘sen’ olayım” yok!
‘Ben’i Özünden al. Al ki BİLMEK NEDİR gör. Kibir miymiş, sabır mıymış anla
İLİM AVCISI.. TAZI MANTIK!
Turist gibi “gez-dolaş” sebilleri sabah-akşam
Bazılarımız tellal olur ilim satar! İlim ne ise? İşte, anlaşılmak ister
Bazımız buradan hemen ‘bir ilim cümle’ kapıp bilgelik kovalar
Bir ‘kuçu-kuçucu’ ilim sebilciliği. Döktüttüren döktüttürene!
Avam, İlim Avına Çıkmış Kurnaz Stokçu. İlim Dedektörü
Bulsun da ötsün niinni, kendini uyutsun niinni
Tıpış-tıpış ‘ seyrü süluk’ niinni. Kim saçmış da kim kapmış NİNNİ
Kim bulmuş da kim kaybetmiş.. kim kime vermiş sebilden bilgi!
Bedelini ödemez, tınmaz ki neymiş bedeli?
Takıntılı kişi bilgi peşindedir. Turist gibi ‘gezer-dolaşır sebilleri’ sabah-akşam
Şarampolde yürür. Takıntısını söylesen şarampolden de düşer bilmez
Anayolu gösterdiğinde, nefsi ‘korsan bayrağı’ açar da kaçar
İnsanoğlu hep daldan dala gezer de meyve yiyemez, AĞACı tanımaz
‘Ağaçtır’ öğrenmesi gereken
Fakat bütün bu (bırak daldan dalayı) ağaçtan ağaca gezdiren şey,
kendi dalına basıldığı anda hoplayıp dalı terk etmesidir
Halbuki ağaç, kendi dalına basanların yüzünden ormanı hiç terk ediyor mu?
Baktı ki kendini arif yapamadık, bi zaman sonra kaçar yazılarımızdan
Yazılarımızı okuyo-okuyo ama ‘arif olamıyo’ Çok ayıp etmişiz!
Arif yapamadık. İlimlendiremedik neşir’den bir müşteriyi, tüh!
Hiçbir örnek yoktur ki
ilme, kendine, gerçeğine, fikre hizmet etmemiş bir kurnaza İLİM VERİLE de
o da ariflene! Ey azizim, azizem, arifem!
Bizden ilim kapacak! Ama neşrimizi ilan etmecek! Taktime ilgisiz kalacak!
‘Beğenen beğendirir’ daha bundan haberi yok
İnanan-inandırır, seven sevdirir. Bu mükellefiyetinden haberi yok
Beğenen katılır! Yoksa İştirak etmediği bir gerçekten ne koparacak ola ki?
İşte en temel disiplinden haberi yok. “İlim kapacak şimdi!??”
Tazı mantığını üzerimize salıyo, havaya iki el de ateş!.. Cevaplarsan iki soru!
İlim ne ki! Kapmış ki kurnazlığı, ilme ne hacet!
Bizde ilimden ‘sadece bir-iki’ bi şey var. Satana-yazana-anlatana yuh olsun
Neşirde ne kadar ortaya çıkarsa işte o kadar kullanıyoruz. Peki niçin?
En şart ilim, kişinin kendi şartlarında kendi gerçeğini görmesidir de ondan
Yoksa, işgal zihnin algısıyla yaratılan ‘allah bilgisi’ bizde ideolojiler kuruyorsa
bu nasıl bir inançtır? Sadece buralardan konuşur dururuz eh işte!
Tasavvuf yayından ‘tüylü oklu cümle’ çekmiyoruz. Avama sebil çekmiyoruz
Buna ilim de demiyoruz, METOT DA…
Yığınlar, çağa duruşunu sağlam yapa, zokayı anlaya! İşte şu 2 tane ilim yete!
Kafaca taşıdığı görüşlerden daha hangilerini ruhsatlayamadı da
bizden aşırdığın şok cümleyle ‘artık lisanslı bıngıldakla gezecek’ yani!
VAHAMETLERİNİ SAHİHLETEN patent bürosu gibi bakma bize
İlkin kendi şartlarını tanı, kendi şartlarında kendini tanı
Ve kısmetse sonra da MUTLAK ŞARTI tanı
Kendime söylüyorum. Sen de şahit ol
İdrakçeden neşri, çağın ilacı bilen metot, papirüsten sebillemez
İlim avına çıkmış ‘şekl-i semer kurnaz’ı hecesinden tanır da gene incitmez
Öpçeleşirse kodu mu oturtur! Ne kuyruk acısı çekenler var bizden?
Bazılarımız Tellal Ola, İlim Sata! Nabza Göre Şerbet Vere!
İlim avcıları, şu papirüsçü zihniyeti bu biçim alıştırmış! E işte arz-talep…
Neyin anlaşılması gerektiğini bilmeyene nasıl anlatırsın?
‘Kuran terminolojisiyle’ anlattıkça daha da anlamayacak!
Zorlamacı müşteri sektörünün papirüs alimcileri… Emziği tıkalı çak-çak!
Düşmanın sıktığı atışa ‘açık hedef Arapça tınıcılık’ Müptela mı müptela!
Göremediğin burnun ucuna diktiğin radarın eşek tepsin çanağını
Muhatabımız Basiret
Bizde nabza göre şerbet budur
Böyle nabza, işte şerbet!
Atmayan NABZA verilen şerbetin, insülin tepsin ŞEKERİNİ
Anlayamıyormuş! Kim Anladı Da Sen Anlayacan?
Avcı Adam, ‘tazı mantık!’
İki tarzanca laf ne’ne yetmiyo? Turist gibi gez-dolaş sebilleri sabah-akşam
Her lafı ashaptan taşıyacağına az ye de kendine bak! Niçin olamadık bil
Maustaki kopyalama tıkını ‘mazi üzerinde’ tutacağına kendine tut, gayen ne!
Sözlerim bir yere kadar kaldırılır, kaldıramayan (sonradan) kaçıp gidiyor
Bunu bildiğim için kimsenin pek üstüne düşmüyorum
Bir gün çekip gideceği muhtemel
Tıpkı ölüm de böyle! Kaçıldıkça kaldırılamaz. Kaldıramadıkça yakınlaşılamaz
Hayatın tüm gerçeğini öğrenmek için ‘ölüm hapını’ içiyorsun da ancak öyle!
Gerçeklerin bu kadarki kaldırılamaz oluşu bundandır kimimize
Her anlayışın bir leveli olduğu gibi KABUL EDİŞİN de bir bedeli var
Bedel, levellerin EN leveli
• Anlayamıyormuş! Kim Anladı Da Sen Anlayacan?
Arif yapamadık ya kızıyo! Ben oldum da sen kaldın
Her kafa her yazılımı kaldırmaz
Anlamak için level atla, boyut geç, bi şey yap işte!
Anlatılan seviyeden anladık anladık,
Anlamayan, oyuncaklarını değiştirsin
Sabahlara kadar PANDASIYLA uyuyacağına, geceleri LEGO çalışsın
Zira zihin, oyuncaklarla çalışır. Zeka, akledişle fikreder!
(Dünya hayatı bir eğlence ve oyundan ibaret!* Hadise, bu)
• SONUÇ: Bilgicilik hiç bitmez. Bir gün toslayacakları duvarda,
bir bilgi çukurunun kuyusuna gömülüp de ‘way halimize’ diyene kadar
Nerede bilgi görseler, oradan oraya zıplaya-zıplaya koku peşinde koşan
‘ilim avcısı tazı mantık’tırlar. İşportadan ‘giyip-takınıp’
bilgi defilesine çıkmak istedikleri bir olimpiyat zannı içinde,
hürriyet bilgisinden mahrumdurlar. Ve kendi akıllarınca:
arifler, ‘bu tiplerin’ çıkarı için kullandıkları bir malzemedir sadece
Sonumuzu göremiyoruz. Bu iş nereye gidiyor?!
/Okyanusta Şadırvan. 2014
_______________________________________________________
İlgili Yazılar
BİLGİ Nedir?
Bilgi, KABUL’ün Sonucu… Kabul Ettiysek Uygularız
Aradığın Şey Kesinlikle Gösterilmiştir
DUR Bi Dakka! Neye BİLGİ Diyorsun?
BİLGİ ve EĞİTİM ÜZERİNE Kısa Kısa
Kavramları KENDİSİNE ait olmayan kimse, DÜŞÜNCEYE mağlup olur
KAVRAMLANDIRMA Nedir Peki? (Anlamakta HIZ, Kavramlandırmadır)
Yemeği BİLGİYLE mi Yiyorsun? SALGIYLA mı? Salgının icrası bir eğitimle mi?
HARF ve MANA
İnsan ve Hayvan
PAPİRÜS Nedir? VAHİ Nedir?
Tazı ZEKA! Tazı MANTIK! (BilgiCİ Kişinin İç Yüzü Nedir?)
Kelimelerde ayrıntı için Şadırvan Kavramlar Sözlüğü
Index
Toggle