3- Düşünce Bir Yerlere Zaten Disiplinsizce Gidiyor
Görevi İstekler Taşımak!

3- Düşünce Bir Yerlere Zaten Disiplinsizce Gidiyor
Görevi İstekler Taşımak!

 

 

 

 

Kontrol Etmezsen Sana Ham Haliyle De Olsa Yine Yaptırır

 

Doğal olarak zihin zeminine düşer ve asıl görevi biter
Eğer ortamda “düşünebilmek” olumu var ise doğal görev devam eder
Yok ise parazitleriyle kuvvetlenip doğrudan eylem yerine akar
Hareket olarak çıkmıştır artık. Sonuçlarına sen katlanırsın

Kararda bekleşip fiile uzanmayanları bile ön hareketini gerçekleştirmiştir
İşbu ham düşüncelerin, yama bir kabulle bekleşenleri ise
zaman içersinde fırsat çıktıkça birleşik fiillere daha etkili uzanacaktır


Düşünceyi ‘düşünebilmenin emrinde’ taşıt yapıp birlikte gitmek nedir,

buna bakalım:

Kendin daha hızlı gidebiliyor iken
‘düşünce’ gibi sorun çıkarabilen bu ağır taşıtı tercih etmen
onun taşıtlığına muhtaç olduğundan değil
(bu gereklilik) yürüyüşündeki izlenimlerine onu da tanık kılman içindir
Düşüncenin çılgınlıktan, coşkudan aldığı hazzı sindirebilmesi içindir
Ki ilgisiz bırakıldığında -zihinde boş meşguliyetlere zemin bulmasına
hiç fırsat vermek istemeyişindir, eğitimi içindir vs.

 

 

 

Filozofların Daha Önceden Bir İnanç Doğumu Var

 

Her şeye olan kabullerini, retlerini bu inanç noktasından bakarak gösterdiler
Varılan noktalar yeterlilik taşır, taşımaz.. bu ayrı konu. Denmek istenen şu:

Biz, ne -düşüncelerimize bir yol izletmek, ne de “düşüncelerimiz sayesinde”
bir yerlere varabileceğimizi ve vardırtabileceğimizi söylemek peşinde değiliz
Düşünce bir bilim değildir. Ama bilimseldir…

Kurulu yapısı itibariyle zihne akış kabiliyetiyle bir metot izler
Olumlu ya da olumsuz olabilir, ancak bilimseldir
En gelişmiş düşüncede bile bu metot, bu kurulum, bu yapılanma değişmez
Gelişmiş düşünce, kendi niyetinden haberli olduğunu sana da haber vererek
geliş-gidiş-akış-etki ve ne isteyip ne sunduğunu bilen-bildiren bir düşüncedir
Bu irtibatı kurmakla kendini tekrar tanımlayabilecek meziyete ulaşarak
kendisini sana tanıtan düşüncedir
Düşüncenin bu çapa ulaşması, baştan beri olan bilimsel hüviyetini arttırmaz
Ya da bu çapı ortaya çıkmasa bile bilimselliği eksilmez
Kısaca, bilimseldir ama bilim değildir
Bilim olan düşünebilmektir! Bilim, sanatın delillendirilmesidir


Bilim,

zıt ve benzer sonuçların ortak tepkisinden yola çıkarak hareketi işletmektir

Çıkan sonuç yine bilim değildir. Bilimseldir sadece. Bilime yaslıdır
Bilimsel olanın, ‘amacını bilebilmesiyle’ bilimden söz edebiliriz
Bu bilmeyi türlü sorgulamalarla sonuçlar insan
Böylelikle bilim gelişir, bilimsel alanlar çoğalır
Genel insan tipi bilimseldir. Amacını bilince bilim olan ne ise bilimi bilir
Amacı üzere yaşamaya devam ettikçe bilimsel alanları iyi yönde bir bir üretir Üretimin bilincinde olduğundan kendisinin bilim kaynağı olduğunu görür
Gördüğü, tuttuğu, dokunmadığı, bildiği, bilmediği, saydığı sayamayacağı
ne varsa bilimseldir. Bilimsel olmayan tek şey, baştaki ‘bilme şeklindir!’
Düşünce bilimseldir. Bir tek ‘düşünmen’ bilimsel değildir
Düşünmek hariç hiçbir şeyin bilimselliği yitmez, gitmez. Şöyle denebilir:

Düşünmek, başta bilimseldi…
Bilimselliğini yitirişinin ilk nedeni, değerlendirmedeki uygunsuz faaliyeti…
Baştan karışık görünse de düşünmemiz,
türlü düşüncelerle girdiği etkileşime göre
göçebe kimlikler üzerinden şu 3 duruşu gösterir:

1-Bilim
2-Bilime dayalı (yani bilimsel)
3-Bilimsel (bile) olmayabilen tek şey

 

Düşünce, Düşünmeyi Kapasitesiz Yakaladığında Kendini Dilediği Tipte Sunar

 

Düşüncenin, düşünme yapımıza yönelik hamlelerine bir örnek için
aşağıdaki ‘standart kabul etmez kıvrak oyunu’ anlatılırken
düşüncenin parazitinden kurtulamamış bir düşünmenin,
(düşünebilmedikçe) akla yaşattığı bedellerin sarsıntısı daha ön plana çıkar
Bunla birlikte aşağıdaki konu günümüz ekonomisini ele alış maksatlı değildir
Çünkü bu, basit tenezzül olurdu
Ancak ekonomideki bu ilişkiler, planlılığına kadar gerçektir yine de…
Ve en önemlisi, bir örnekleme işi için çağırdığımız (aşağıdaki) şu konunun,
kitabın başlarında değindiğimiz ‘hayatın sanatla nasıl ilişkilendiğine’
başka yönden bir kez daha örneklik etmesidir


İnsanoğlu kendini düşünceden mütevellit gören, böyle gördüğünden dolayı

‘mevcut gerçeği’ (ne yazık ki) bundan ibaret olan BİR DÜŞÜNCEDİR!
İnsansa DÜŞÜNMEK’tir. Sen düşünceysen düşünmek Rab’dır
Sen düşünmek olduğunda sende akleden ‘Allah‘ olmuş olur!

 

 

 

 

Baştan beri ‘düşünce-düşünmek’ üzerinden anlatmaya giriştiğimiz şey,
bir bakıma “Yaşatanla-Kulu ilişkisinin” sanat olarak dile getirilişidir

 

Bunu başta söylememizin (okura) faydası o kadar çok ki!
Şartlanmalarını aşarak dinledi! Bunu şimdi söyledik ki bir de dikkati açılacak
Baştan söyleseydik bunlar olmazdı. Çünkü YAMA, parazitini devreye sokar,
ANLAYIŞ provoke olurdu. Şu paragrafı yazmasaydık en doğrusu da o olurdu
Fakat DİKKAT konusu’ riske girerdi. Bu tercihi böyle kullanma sebebim,
bu bahsi, CİDDİYE almanız dileğidir. Kaldığımız yerden devam edelim:

 

Sunu Olan Şeylerin Tümü Düşünceyle Taşınır. Bu İş, Doğamızda Yasal Bir İşlem

 

Çünkü düşünce, sunuşun tam olarak kendisidir. Sunulan(makam)a gelirsek
bu senin düşünmendir! Hal böyleyken düşünce, ‘sunuları’ sahiplenmek ister
Sahiplenir, hatta bu hüneri, kendinden (bile) bilir. Zira sunuş olan düşünce,
sunuları kullanarak aslında kendini sunma hesapları yapar!
Sundukları kendi üretimi değil. Akledişin üretiminden türevledikleridir
Yani üreticisine bile çalım satmayı maslahat yapmış ‘pazarlamacı kafası!’
Parazit denmesi budur. Çağımızda kanıksadığımız yanlışın kökü budur

Peki, bir yanlışı niçin kanıksar, kolay sahipleniriz? Çünkü aynını biz yaparız!
Tıpatıp biçimde yapmıyoruz diye bir yanlışı yayma suçundan masum muyuz?
Pazarlamacı değiliz, (bilinir üretici) değiliz, tüccar değiliz, nasıl yaparız ki?
Memuruz ya da öğrenci, belki anne vb… Yaparız işte! Bal gibi de yapıyoruz
Bir üretimimiz var, satıyoruz. Ama satan aracı, bizden çok kazanıyor
Aracılıkta tekel kuran komisyoncunun ‘fahiş karını’ kınasak, buna kızsak da
aynı şeyi zaten (kendimiz şöyle) yaparız. Üreten, satıcının kölesi olmuşsa
bir yandan buna tepki duysak bile bir yandan da bu yanlışı besleriz!

Düşünceyle çalışıyorsak besliyoruz demektir. Üretmeyip türettiğiyle şişinen!
Peki etrafta yaşanan zulmü, yanlışı (bilfiil) ne yaparak desteklemiş oluyoruz?
Şöyle ki zihin sahamızda sunuculuk yapan sesleri yani ham düşünceleri,
(asli üretici!) yerine kendimiz koydukça;
böylece büyük itibarı ‘içeride düşünceye’ vererek
‘dışarı makroda da KOMİSYONCUYA’ vermiş olarak
parazit yapıların her türünü farkında olmadan desteklemiş oluruz ne yazık ki

İşte, yanlışın kendimizdeki kaynağını fark edemeyiz? Çünkü o yanlışın
(aynısı olduğu ilk bakışta bilinmeyen) ama hiç de farkı olmayan şu paralelini,
‘çeşitli şartlarda zihnimize kendimiz uyguladığımız için’ fark edemeyiz

 

Bu İşin Diğer Şekli Şu:

 

Bu komisyonla durumun adil olmadığını pekala bilen ‘düşünce sunuş’ der ki:
“Mademki sıkıntı duydun, o halde vazifede yer değişelim!
Bu iş (yani sunum işi) senin işten (üretimden) daha zahmetli.. istersen dene!
Şimdi ben sunu üreteceğim (ki asla üretemez) sen de sunuşlayacaksın
anlaştık mı, anlaştık…” Bunu kime söyler? Sunuyu üreten asıl sunucuya!

‘Düşünce’ ister yapsın, ister satsın, hangi aşamada meydana çıkarsa çıksın
her iki aşamayı da kontrolüne bağlamaya çalışır
Kah, sana ürettirir, kendi satar.. kah montajlatır, sana sattırır… Nasıl mı..?
Kendisini konumlandırdığı tarafa göre ‘kar ve itibara’ o yönde balans çeker
Bak şu işe ki (türetimini sana sattıracağı zaman)
gerekli-gereksiz sunular için ‘meydan-meydan distribütörlükler’ şart koşar!
Bu kez de bayilik kodesine bağlar önceki usta üreticiyi… Yani düşünmeyi…

Kendisi de (yani düşünce) sadece bir kostüm değişikliğiyle üreten tipi oynar
Ama asla üretemez! Çünkü kendinde hep öne çıkardığı ‘gasp etme’ özelliği,
kendisini (doğal olarak) üretim bilgi ve becerisinden daima uzak tutar
Üretiyormuşçasına pozları,
üretime sırt çevirerek bunun türevleriyle ilgilenme huyudur!
Yani ilk kazıkladığı müşterisine ‘sen benim kolumsun ciğerimsin, bayiimsin’
masalı çeken ‘türetici kafası…’ İlk kazıkladığı müşterisi, bu bayisidir böylece

Niçin? Çünkü karı belirleyen sistematik işleyiş, her iki yapıyı da kullanır
Kazancın bazen bir tarafında konaklar, bazen de diğer tarafında konaklar
Sense zaten üretenin kendin olduğunu görmedikçe (senin) bu her iki sahanı
(yıkıcının) kontrolünde tuttuğunu fark etmen mümkün olmaz
Fark etsen de elinden bir şey de gelmez

 

Düşünce sunuştur. Ama aslen hep kendini ‘biz akledecek olana’ sunar!


Hep öne çıkmak ister, seni peşine takıp götürmeye meyillidir! İşte düşünce,
sunuşlarıyla bizi böylece kaygı ve korkularımızdan kıskıvrak yakalar

Düşüncemizi, DÜŞÜNMEK yapımızın emri tasarrufuna almamışsak
üretsek ‘ancak bu şartlarda’ üretiriz, satsak ‘ancak bu şartlarda’ satarız!
Her iki şekilde kaybetmekteyiz! Bir zulmü-yanılgıyı, kanıksayarak destekleriz
Dış alemde kanıksatıldıklarımız, iç alemimizdeki işleyiş yapının işgalini verir
Birine boyun eğen, diğerine de boyun eğmişlik içindedir. Ne fena!
Düşünceyi baş tacı yapmamızın kendimizden kaynaklı bir yaşantı olduğuna
böyle çok çeşitli örnekler verebiliriz, tabi ki anlayabilene

Çağımızda kanıksadığımız yanlışın kökü budur. Bir yanlışı neden kanıksarız?
Çünkü aynını biz yaparız. Bu nakaratı bir yerden hatırlıyor musunuz?
Pazarlamacı değiliz, (bilinir üretici) değiliz, tüccar değiliz, nasıl yaparız ki?
Memuruz ya da öğrenci, belki anne vb… Yaparız işte! Bal gibi de yapıyoruz!
Bu kez de taraflardan diğerine kayan fahiş karı kınasak da kınamasak da
aynı şeyi zaten (kendimiz işte böyle-şöyle) yapmaktayız ki!
Türeten, dayatmalarıyla satıcıyı kölesi kılmışsa
bir yandan buna tepki duysak bile bir yandan da bu yanlışı besleriz!

Zihin sahamızda sunuculuk yapan sesleri
yani ham düşünceleri’ asli üretici(!)’ yerine kendimiz koydukça
büyük itibarı, içerde düşünceye vermekle birlikte
dışarı makroda da KOMİSYONCUYA vermiş olarak
parazit yapıların her türünü farkında olmadan desteklemiş oluruz ne yazık ki
işte kıvrak standart!.. Bundan iyi ‘bal iş’ olmaz. Dön dolaş nakarat yani

Karışık gibi gelebilir ama teknik olarak ayrıntısı yukarıda açıklanırken
özet olarak şudur:

 

 

Düşünce Aslen Bir Taşıyıcı Ve Sunuştur. Zayıftır, Kuvvetli Bir İrade Taşımaz

 

(ancak) zihin sahamızda ne yazık ki ‘düşünebilmek’ meziyetinde olmayan,
‘şartlanmalara bağlı hevesler çizen’ yamalı tercihlerimiz’ karşısında,
duygularımız üzerinden yüklendiği korsan iradelerle ikna etkisini artırır
Asıl görevi sunuş hizmetinde olmasına rağmen
bir anda (sununun bizzat üreticisi, sözüm ona sanki kendisiymiş olarak)
seni bu görüşünün pazarlamacısı yapar. Görevlerin değişimi anında da
seni ‘bir üretici görevle’ iş başı yaptırıp kendisi kontrollü bir satış tekniğiyle
işin başına gene geçer. Yer ve şartlara göre -köleliği bazen üretim takımına
bazen de satıcı takıma formalar…
Biz insanlıksa her iki görevde de çifte standardımızla yaşarız ne yazık ki
Nakaratı böyle gösterilir bu eserin

Ya -düşünce, düşünebilmeyi kölesi yapar ya da
‘düşünmek’ düşünceyi emr-i tasarrufuna alır
Akledebilmenin icabı-manası bu kalkışla açıklanır

 

 

Endüstri, Bunca Teknoloji-Zeka Kullanımına Rağmen Üretim Yapamıyor

 

Üretim, işin bir tek imal safhası değildir
Üretim, mamülün kullanıcıya ulaşana dek her safhada itimadı temin ediştir
Bunun gerçekleşmesine tek engel, üretimin en başından ulaşımına kadar
emeği geçenlerin haksız kazanca açık teşebbüsleridir

Bu tamam da, alış-verişte at oynatmaya iş tutmuş bu sunuş, sunuları taşır,
sunar hatta türetir de… Peki ama kime!

Sunuşun, sunuları taşıdığı pazar ZİHNİNDİR. Bu alışverişin muhatabı da
DÜŞÜNMENDİR. Kar elde etmenin mevzusu dahi yapılamaz henüz

Konuyu ‘bilince yansıyıp-yansımaması’ yönünde sonuçlandıracak olursak:
NAZAR, taşkın düşüncenin GÖZ’den çıkmasıdır
Derinliklisi ŞİMŞEKTİR. Böylesi bir nazar, AKLEDİŞİN ‘GÖZ’den çıkışıdır
Hidayet şimşekle gelir, başka trafiği YOK. Bu nazarın mayası, BİLİNÇ!
Yıkıcının tasallutuysa düşüncelerle… Bu kez mayası DÜŞÜNCE olan nazar!
Onun da başka yolu yok. Gerisi yaşandıkça anlaşılır

Konuda bir önceki yazı
Düşünceler Zihin Alanımıza Düşerler. ‘Düşünmemiz’ Bunları Karşılar
 
/Okyanusta Şadırvan. 2008

______________________________________________________

 İlgili Yazılar
 
Düşünce ile DÜŞÜNMEK Arasındaki Fark (1)
Düşünce ile DÜŞÜNMEK Arasındaki Fark (2)
Düşünce Başka Şey, DÜŞÜNMEK Başka Şey… (3)
1- Düşüncenin Pankartları
2- Düşünceler Zihin Alanımıza Düşerler. ‘Düşünmemiz’ Bunları Karşılar
3- Düşünce bir yerlere zaten disiplinsizce gidiyor. Görevi istekler taşımak!
ZİHİN İŞGALİNE ‘DUR!’ De
ZİHİN İşgalinden KURTULMAK
BİLİNÇALTI Nedir?
AKIL Nedir?
MANTIK Nasıl Çalışır Ve Zihin Kendisini Niçin Göstermez?
FİKİR Nedir? Fikirle İdeoloji Arasındaki Fark!
AMAÇ
 
NEDİR SANAT? Nedir Bilim?
BİLİM Denen Neymiş? (Bilimde Rolü Kime Veririz?)
Yapay ZEKA Diye Bir Şey YOKTUR
 
ZİHNİYET mi? ŞAHSİYET mi? İşte ‘açık ara’ Ayrıntılar
BİLGİ Nedir? Bilginin Haberi, BİLGİ değildir. Havadistir
BİLGİ ve EĞİTİM ÜZERİNE Kısa Kısa
 
KAVRAMLANDIRMA Nedir Peki? (Anlamakta HIZ, Kavramlandırmadır)
Kavramları KENDİSİNE ait olmayan kimse, DÜŞÜNCEYE mağlup olur
FİKİR Nedir? (2)
 
 ANLAMAMAK Diye Bir Şey Niçin Yok? Şunun İçin Yok:
              Demek ŞAİR, Demek FELSEFİK! Peki, Kim Bu?
              Anlayıp da işine gelmez ‘Ayar Verici Tiplere’ toplu cevaplar

Kelimelerde ayrıntı için Şadırvan Kavramlar Sözlüğü

Index

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Translate »

Index

Index