BİLİNÇ-BİLİNÇALTI BAĞLANTISI
Bilincini kullanamayan kişi, onu parçalar
Parçalı bilinç, kontrol edemediğimiz ‘bilinçaltını’ doğurur
Birşeyin bilincindeysek kontrol etme duygusu çalışmaz, buna gerek kalmaz
Bilincine varamadığımız şeyleri kontrol etmeye bakarız!
Bilincinde olmadığımız için…
Kainat öğretisi ve buna bağlı eğitim disiplinleri, bilinçte (zaten) yerleşimlidir
Bilinçaltı bunları çıkartamaz zira neyi nasıl bildiğini bilmez, bilmemelidir de
Bilinçaltı olarak bildiği an idrak başlamış olur
İnsanın eğitim ve güvenliğinin sağlanması maksadıyla bilincin korunması için
ve de zihnin ‘algıya yanlış tepki verme tehlikesi’ ortadan kalkana kadar*
idrak kapısının ‘kapalı kalması’ faydalıdır. Bu tehlikeyi atlatanlara idrak açılır
Bilinçaltının bir şeyi hikmetle biliyor olması, zaten onun BİLİNÇ olabildiğidir
Bilinçaltı, ‘hikmetiyle bildiği an’ artık BİLİNÇTEN söz ediyoruzdur
(Şuradan başlayalım)
KASA..! HANGİ KASA? (Hakikatini KASA’nda Yaşa!)
Sen bilgisayar kasası gibi bir şeysin. Ekran senin zihnin olur
Etrafta bakıp gördüğün her şey senin zihnin! Zihnini seyretmektesin!
Ekranda gördüklerinle bilgisayarının içindeki faaliyetlerini takip edesin diye
Şu paragrafı hatırlarsak burada olup biteni aklımızda yerli yerine koyduk bil!
Zihin*olayları sıralı-mekanlı bir perdeye taşıdığımız somut görüş alanımızdır
Zihin olmalı ki -bir zaman ve mekan perdesinden aksetmeli şu TEK AN
Zihin, aslında yaşanan ‘hep o tek hadiseyi’ zamanlı sıralı akış haline çevirir
Çevirir ki kısmi aklımız (levellerini tamamlamadan) kafayı sıyırmasın diye!
Böylece hayatımızın anlarına serpilmiş gibi kendini fark ettiren o tek hadise,
zaman perdesinde, önceki ve sonraki sahneler şeklinde sırayla yaşanır gider
Zira bilinçte zaman-mekan algısı yoktur. Hakikat zamansız-mekansız çalışır
Zira her şey bir anda oldu bitti! Bi akılla kaldırılması zor olanı zihinle kaldırırız
Herşey çoktan oldu bitti. Giden niçin gitmiş, gelen niçin gelmiş şahit ol diye
gün içi sonuçları zihnimizden izliyoruz ki bu ‘bir andalığı’ kaldırabilelim!
Zira bi akıl, zamanlı-mekanlı-mukayeseli bir zihinden öte faaliyet yürütemez
Böylece Zihin, aklın bize en yakın faaliyet alanıdır
Akıl, “TÜM AKIL leveline” geçince zihnin yerini BİLİNÇ alır. Perde değişir
Bilinç çıplak şekilde ortaya çıkar. Bilincin merkezine ‘gönül’ deriz. Böylece:
Zihin, gönlün ete-kemiğe bürünmüş SIĞ şeklidir. Gönül zihnin mana derinliği
Senin bu (kompütür diyelim) bir servis sağlayıcısına bağlı
Ha işte ‘o’ Rabbın olur! (rabbın başkadır, alemlerin rabbı Allah başka!)
Servis sağlayıcınla bağın koparsa mahalli sörvırınla baş-başa kalırsın
Sen şimdi ekranda ‘masaüstünü’ kendin sanıyorsun
Fakat tüm çalışma dosyaların ana dosyada! Yani bilmediğin uzantıların var!
Veri tabanını koruyan programların, masaüstüne çıkmasına gerek kalmadan
senden gizli, sürekli faaliyet halinde… Sen bu faaliyetin bizzat kendisisin
Ama varsa-yoksa ‘masaüstünü’ kendin sanıyorsun!
Ölüm şöyle gelir: Ekran kapanır! Masaüstü filan kalmaz. “Zihin dağılır”
Ekran, zihninin yansımasıydı
Zihninin ne faaliyetle meşgul olduğunu bilesin diye zahiri bir dünyan vardı
Artık bu kapandı, gözlerini yummuş gibisin!
Fakat ‘servis sağlayıcınla’ dünya hayatında bir bağlantı kurmuş isen
artık ‘kasan’ kendi kendine çalışır! Masaüstü dünyada kaldı!
Çünkü artık tutamadığın mausun, takip edemediğin imleç ve istikametin
eşek tepsin KARARMIŞ EKRANINI… Yani mortingen olma! Öl. Ölebil!
Rabbını dünya ömrü aşamasında bul, tanış… Çok dikkat et ey sevgili!
_______________________________________________________
BİLİNÇALTI Nedir?
Bakın şu:
— hvıleşittiğbrewonden….
— Ne dedin abi?
— Zzzzztt.. erenköy!
İşte bilinçaltı demek, bu demek!
İşte, bu Zzzzztt.. erenköy,
adres olarak algılanabilir bir tanımlama olmadığından dolayı
içine “nasıl dinamitler, plastik patlayıcılar” yüklenmişse
doğruca gideceği adres “bilinçaltıdır”
Bilincinin ‘programlı-programsız subliminallerle parazit edilmesi için
gerçek benliğine kendi elinle döktürdüğün kurşun gibidir
şu Zzzzztt.. erenköy! Anlayana!
Asıl tehlike, görmen değil ne gördüğünü anlamadan bunları stoklaman!
‘Anlayamadan görüyor olmaya devam etmen’
Anlamayana da indirdik gerçeği zaten!
O anlamıyorum diyenin de bilincinin altına gül göndeririz
Bir panzehir olur YAMALARA-DİNAMİTLERE
Kullanabilene!
Ne var ki doğrular, yanlış dinamitlerden daha patlayıcı ve sarsıcıdırlar
Artık ‘anlamıyorum’ diyen kalmasın. İNDİRİLENLER KLASÖRÜ’ne baksın
BİLİNÇALTI (2) ve “Kuran Nedir” üzerine Çok Kısa
BİLİNÇALTI denen şey,
kurulumunu gerçekleştirmediğin ‘esas yazılımlarının’ tutulduğu dosyandır!
Setapların henüz kurulmamış halleridir
‘Kurulmadan bekleşirlerse’ sızıntıları ile ZANlar oluştururlar
Bu bilinçaltı dosyamızda
dışarıdan ‘gizli mesaj ve görevlerle’ sızan ‘yıkıcı setaplar da’ depolanır
Algımıza yapılan sonradan ikinci bir tetiklemeyle
bunlar tamamen ‘subliminal amacı gerçekleştirerek’ bilinçaltında kurulup
(uygulamanın dosya kısa yolunu) “masaüstümüze” yerleştirir
Masaüstümüz/bilinç yüzeyimiz, bu da eşittir ZİHNİMİZ demek olur
Veri tabanından habersiz zihin, işgal olacaktır
ZİHİN, Tüm İnsanlığın Ortak Sahasıdır
Zihin, hadiseleri zamanlı sıralı akış haline çevirir
Ortak saha olup kimsenin tekelinde bulunmamakla birlikte fakat
gene de türlü tekellerin güdümünde yığınlar bu şekilde hem işgaldedir
(hem de “yapıcı tekeller tarafından” hürriyetler muhafaza altındadır,
şayet “öz-kurulumları kurulmuş olanlardan” isek…)
İnsanda bu “Öz’den kuruluma, Kuran’ın İNİŞİ” diyoruz
Yoksa, bilinçte kurulmuş Kuran’ın “insana sesleniş nidasını”
yazı olarak bir duvara kopyala yapıştırlarsak.. o halde düşün:
Bu badanalı duvara ‘Kuran indi’ diyebilir miyiz? İşte papirüs dediğimiz budur
Zaten özümüzdeki insanlığın, kendinden inişle Kuran olan hal-i gerçeğimizin
‘sayfalara matbaalanmasıyla’ (ha gayret) buradan tekrar gerisin geriye
bu kez de şartlanmış kafalarımıza yamanmasına da papirüzim diyoruz
Kuran sana inerse Kuran’dır, böylece Kitap İnsan olur, Kitap İnsandır deriz
Sana inerse senden öncekilere de inmiştir! Ama sana inmemişse
nereye ne indiğinden ne haberin vardır ne de bu inişle bağlantılı değilsindir
Bu inişi gerçekleştiremediğinin cezası içinde yaşar durursun
Duyduğun huzursuzluk-sıkıntı-güvensizlik, mesuliyeti anlamamaktan oluyor
Bunu aramakla mesulsün! Buldum sanıp hikayelerle oyalanmayı iş edinme
Her şey, kendi kitabından bir bilgi! Her şeye kendi bilgisi verildi
Rüzgara bakınca rüzgarın bilgisini okursun da kendine bakınca
kendi gerçeğin okunmaz mı? Kendindekini okuyan, doğru okuyabildikçe
insanlığa örnek olur. Bilgi öyle bir şey ki onu doğru okuyan, aynı yola ulaşır
Yanlış okuyan da diğer yolda toplaşır. Kur’an denen şey, bir papirüs değil
bu bilginin inmesidir. Kitap, bu bilginin açıklanması, yaşanması oluyor
Bir insan kendi kitabıyla yaşarsa bu görülüyor,
başka şeylerin kitabıyla yaşarsa (kendinden başka kimi yaşıyorsa) o oluyor,
kendi olamıyor. İnsanda amaç, hiçbir bünye ve zamanda değişmez
Şöyle anlayacak olana da şu dilde söyleyelim:
Kuran, bu gerçek bilginin (öz-yazılımın) insanda açığa çıkışıdır
Öz bilginin işleyiş, açığa çıkış aşamalarını, yarattığı her şeye yükleyen O’dur
İnsanda İNSAN yüklüdür, insanoğlu değil! Bilinç dediğimiz şey budur
Atomda elektron yüklüdür, bomba değil; bu örnekle düşün!
Elektronu doğru kullanamayan kişi, onu yanlış parçalar…
Parçalı bilinç, kontrol edemediğimiz ‘bilinçaltını’ doğurur
Bir şeyin bilincindeysek kontrol etme duygusu çalışmaz, buna gerek kalmaz
Bilincine varamadığımız şeyleri kontrol etmeye bakarız!
Bilincinde olmadığımız için…
Konularımızı anlamayan kendini test etsin. Zihni işgaldir
Bilinçaltısı zaten bir tufan!
Anlayamamak, ÖRTMENİN MAHSULÜ…
İnsanoğlu, değişmesi gerektiğini sezdiği için anlamaz!
Anlamamak suçların tarlası, bahaneler mahsulü
Hatalar ciddiyetsiz bir ilginin sonucu. Bu tarlanın suyu dikkatsizlik
Çok dikkat et ey sevgili!
İnsanın Semasından (derinliğinden) teninin idrakine varana kadar inmiştir
Misalde ekran zihnin oldu, Kasa bilincin oldu. Şunu da anlamalıyız ki:
İNME diye bir şey yok! Çıkma var desek yeridir. İnme…
Sanki felç inmesi gibi ya da başımızın 1-2 m. üzerindeki bir dış koordinattan inme şeklinde anlaşılıyor, böyle olmadığını en kısasından şöyle anlayalım:
Kuran inmedi!
Zaten en başında, her yerde, her şeyde, her anda ve insanoğlunda var
Arıya da vahyetti, demek ki arıda da var!
Fakat Kuran’ın sorumluluğu yalnız İnsanda!.. Adres neresi? BİLİNÇTE!
Bilincin merkezi de gönül oluyor
‘Kuran, Her İnsanda Var’ derken:
Açılmamış olarak (bilinçte setap olarak kurulmamış halde) mevcut
Açıldığı an, İNSAN olunur. İnsanoğlu aşaması geçilmiş olur
Bu itibarla Kitap İnsandır. Matbaadan çıkan şey Kuran değildir, papirüstür
Papirüs, Kuran sözlerinin kağıda alınmasıdır
Kuran’ın “kulak zarımıza inmesi de” Kuran değildir (BİLGİNİN HABERİDİR)
Dolayısıyla Kuran’ın inmesi demek, bilincimizde zaten her an,
baştan beri setap halde açılmamış yani kurulmamış olarak duran programın
artık kurulmuş olması.. o kişiye kitabının açılması demektir
İnmesi demek, bu demek işte! Daha da özetlersek:
İnme, koordinat meselesi değildir
Felç inmesi, nasıl bir koordinattan inme değilse
Kuran’ın da inmesi 2 metreden bir inme değildir
Bu Setap Haldeki Kuran, Nasıl Açılır?
Bi defa şayet açılmaz da setap halde bırakılırsa o zaman dışarıdan
(bidatçı batıl eller tarafından) bilinçaltımıza gönderilen subliminal kreklerle
(sahte kılavuzlarla) maymuncukla YAMA olarak açma teşebbüsleriyle
bilinçte virüsler oluşturulması maksadıyla, bilincimiz işgallere uğrar
Bu böyle olmamalı. Buna “kitabımız açıldı” diyemeyiz. Şöyle dersek olur:
‘Bilinçaltım, genlerime kadar varan tüm kodlarımın klasör dosyasıdır
Buramın kreklerle açılıp işletilmesine seyirci kalamam!
Lisanslı Yazılımımı, lisanslı bir nazarla kurmalıyım ki Kuran’ın inişi bu ola!’
/Okyanusta Şadırvan. 2014
_______________________________________________________
İlgili Yazılar