MUTLAK Nedir?
MUTLAK Nedir?
Mutlak Ne Demek?
MUTLAKLIK, hayat hadiselerinin birbiriyle aynı işlemle akış paralelliğidir
Her an yaşanmakta olan TEMEL HADİSENİN varlık iddiası demektir
Mutlakta, mutlağın ölçü-değerinde nedir tanımımız?
Temeldir ki evrenin çalışma dengesi, makroda-mikroda aynı işleyiş yasasıdır
Buna MUTLAK diyoruz. Mutlakta tanımı ‘bu temel üzere’ okuduk ve yazdık
Hayatın ya da bir hayat ölçüsünün mutlak olup-olmadığı ya da
ahiret denen ortamda o şeyin olup-olmayacağının ispatı,
o kural ve esasın bu dünyada da olup-olmamasıyla tam bir ispat kazanır
Mutlak demek bu demek!.. Tüm alemlerde aynı kuralın esas teşkil etmesidir
Esas her boyutta aynı anahtardır. Usul, alemler arası çilingirdir
Bir çalışma veya bilim, ahirle zahirin.. makroyla mikronun, AFAK’la ENFÜS’ün
Aynı ESASTA, aynı ANDA, aynı uyumda ORTAK yaşadığını kanıtlamasıyla bilimdir
Kanıtlamıyorsa o bilim ‘mutlak’ değildir
Yapılan o çalışma, bilim adıyla yürütülen maksatların laboratuar notlarıdır sadece
Mutlağın tanımı şu: Makroda olanın mikroda da sürgitliği /uyumu. Diğer deyişle
Zahirde olanın ahirde de sürgitliği. Ahirde*¹ olanın zahirde de sürgitliği ve uyumu
ÖzCümle ‘Mutlak olanın’ anlatılması,
bir şeyin batında oluşunun kanıtına ‘zahirdeki sürgitliğinin’ gösterilişidir
Perde arkasında yaşanmakta olanı, perde önündeki varlığıyla göstermektir
MUTLAKLIK, hayat hadiselerinin birbiriyle aynı işlemle akış paralelliğidir
İMAN VE DE DİN, İŞTE BU MUTLAKLIĞIYLA BİLİMSELDİR!
(*1) Ahir ‘ortaya sonradan çıkacak olan’ değildir. Perdenin şu andaki arkası demektir
Ahir ‘ortaya sonradan çıkacak olan’ değildir. Perdenin şu andaki arkası demektir
Emir bunu burada görmen. Oku, bu
• Ahiret demek, şu an yaşadığın gerçeklerin uzantı dosyası misali,
lakin ‘uzantıdan ziyade kökleri’dir
Ve şu an nerede olup ne yaşadığını bilmediğin ASIL YAŞANTININ
‘farkında olsan da-olmasan da’ ana gemisidir
Şu an için ‘sadece arzda yürüttüğünü zannettiğin faaliyetlerinin’
aynı AN’da da hakikatinin gerçekleştiği bir üst boyutundaki temel yaşantısıdır
‘Kendimizi bilmek’ denenden kasıt, işbu yönümüzle tanışmaktır
Bu yönümüzün şartlarıyla hareket etmektir, bu sahadan davranmaktır
• Mutlağı bilmeyen, en başta şu hataya düşmüştür! Der ki:
[Bu yalan dünya bitecek, gerçek dünya BAŞLAYACAK(!)
Ahiret yurdu gerçek yurttur. Ahiret alemi sonradan YAŞANACAK?] Hayır!
1- Hiçbir gerçek, yalandan sonra başlamaz, yalandan sonra sahneye çıkmaz
Şayet böyle olmaktaysa o zaman “gerçeklerin kökü-temeli yalandır” olurdu
“Gerçekler, yalandan doğar” olurdu
2- Ahiret sonsuzluksa ki böyledir
O zaman, sonsuz olan şey, geçici olandan sonra başlamaz
Geçici olan, sonsuz olanın kapsamındadır. Geçici olan sonsuzluğu ihata edemez
Geçici olan şeyin kökü-temeli, sonsuzluktur
Sonsuzluğu sonsuz yapan en şart nitelik, ilksizliğe de sıfat ve sahip oluşudur
Bu denklemle görürüz ki önce sonsuzluk var olur, sonra ölümlü alem…
Önce Ahiret yurdu vardır, sonra ‘yalan dünya’ dedikleri alem…
Önce ASIL ve GALEBE olan vardır, sonra tali evrenler ve aslın maiyetleri!
Şayet sonradan başlayacak olan bir şey veya Ahiret, sonsuz olamaz
Çünkü bu durumda o, ‘ilksiz de olamamış’ demektir
Sonuçta temelsiz şu bakış, kişinin tespitsiz yaşadığını gösterir
Az-buz sapıklık değildir bu tespitsiz yaşayış. Gerçeği göremeyişin sebebi budur
OKU, bu itibarla emirdir!
Devreye sonradan girecek bir ahiret yok! Sonsuz olan bir şey,
kesinlikle ilksizdir. İlksiz ve sonsuz bir şey, ‘ sonradan başlayacak olamaz!
Sen sonradan görürsün o başka. Akabinde açılan sonraki boyut: Ahiret
Anlarsın ki bir barajda-deryada yaşıyorsun
Sadece bedenin terkostan içiyor, özünse her yerden
Bir yerden gelmedin ve ahiret denen bir yere de gitmeyeceksin
Ahiret ‘sende açılmak’ için sana gelecek
Şu dünya kafesinde, ruhundan bir koza örecek ve bu sonsuzda yaşayacaksın
Seni kendine gömecekler! Bundan ala mezarlık arama. Ya da kozanı ör!
Arşa istiva demek bu demek. O KOZA, her yer ve şartta daim diriliktedir
Mutlak doğru şu: En başta ilksiz ve sonsuzluk vardı, dünya alemi sonraki cüzü!
Hatta ‘en başta ilksiz vardı!’ dahi diyemeyiz. Başı olan bir şey ilksiz de olamaz
Nihai açıklama olarak şu:
Dünya, her an yaşanmakta olan sonsuzluğun içinde ve kapsamında yaşanandır
Ahir ‘ortaya sonradan çıkacak olan’ değildir. Perdenin şu andaki arkası demektir
3- Zihinsel yaşantı bunu göremez, çözemez, gereğiyle kavrayamaz
Zihin, hayatı ‘ancak zaman perdesi’ ile mantığımıza sıralı akışla oturtur da ondan
Çok net doğru şu: Şu anda ahiretini de aynı anda yaşıyorsun. Bunu burada bil
Tıpkı şu an senin, ‘evrenin her yerinde bulunarak yaşadığına’ şahit olman kadar!
Alemlerin en yasası şudur: ‘En tepede VAR olan, en etekteki varlıkta da yaşıyor!’
Arada hiç KARBON KAĞIDI YOK! Alemler arası ‘geçiş gümrükleri var’ o kadar
Bu gümrük kapıları olmasaydı alemin tüm etekleri şüphesiz yanar kavrulurdu
Mutlağı şöyle tanımlamamış mıydık? “Makroda olanın mikroda da sürgitliği!”
‘Bu zahirde olanın ahirde de sürgitliği. Ahirde olanın bu zahirde aynen sürgitliği’
En tepede VAR olan, en etekteki varlıkta yaşamasaydı O her yerde olamazdı!
Alemler, farklı eyaletlerin birleşmesi sonucunda oluşturulmuş anlamı doğardı
Tevhit yaşanamaz olurdu. TEK Amaç /Tek Kudret, eyaletlere göre arz edilirdi
Alemlerin kalbi tek yerden, tek amaç için atmazdı. Bilim YOK olurdu, olamazdı
Mimarın, eserinin her yerinde olamaması, Bilim dışıdır, tasavvur dahi edilemez
Bu yasaya aykırı kürek çekenler /BİLİME AYKIRI OLANLAR bunlardır
Adı İslam olan din, bu ahirle şu zahirin AYNI ANDA yaşanması itibariyle bilimdir
Bilim bunu ispat ettiği an, o bilim mutlaktır. Bilimde amaç, sanatı ispat etmek
Edip etmediğini de ‘insanlığı mutlu edişiyle’ ölçmektir
Mutluluk, güvenden hasıl olmalıdır, narkozlardan değil
MUTLULUK, işleyişin düzenliliğine hayran oluşluktur
“Bilgi” kelimesiyle kast edilen o şeyi bilmek,
mutlak olan o temel hadiseye, ilkin kendinde şahit olmakla mümkündür
Ki böylece ilim, “bilime kendinde şahit olmak konumuyla” tasnif kazansın
Mutlak, her an yaşanmakta olan TEMEL HADİSENİN varlık iddiası demektir
Maddeci görüş, madde hareketini ‘mutlak’ alır. Bizse ‘TEMEL HADİSEYİ…’
Temel hadisenin ‘maddi zenginlik-fakirlik olmadığını’ söyleyiveririz
Adaleti idrak için ‘maddi zenginlik-fakirlik’, değişken evre olmakla birlikte
bu husus ‘temel hadisenin sanatla gizleniş dekorlarından’ sadece biri olup
soyut alemin giriş kapısıdır. Konuda geniş izah için: Sanatta Temel Hadise
‘MUTLAK Nedir’ Konusu Üzerinden Bazı Açıklamalar:
Kendisinin ‘okunası en büyük ayet olduğunun’ farkına varamamış ve
varlığın ‘en kanıtı kendisi olduğunu’ es geçmiş kimseler,
Kuran ayetlerini eleştiriyor, sapıkça bulduğunu söylüyor
Oysaki hayatın kurallarını, onun amaç ve tekniğini bilenler bilir
Şu an dünyayı izansız yönetiyor olman, ya da bu idarenin kulu olman,
hayat amacını bildiğin anlamına gelmiyordur belki! Bir düşün! Belki de bu,
gerçeğe inananların inanç yetersizliğinden doğan bir fırsatı kullanmandır!
En mutlak kural şu:
Dünyayı “kendilerine inananlar” yönetir “allaha inananlar!” değil
Bunlar “insanlığı hayvanca yaşatmaya inanmış” olsalar bile..!
Bu mutlaklara sünnetullah denir
Dünyayı allaha inanlar değil, ‘KENDİLERİNE inananlar yönetir’ dedik
Dünyayı yönetmede ihale, önce bu akideyi yerine getirene verilmiştir dedik
Asıl iman allaha inanmak değil O’nun sende var olduğuna inanmaktır dedik
Çünkü Allah, sende var olan, senden hareket edendir
Diğeri kafanda yarattığın allahtır sadece…
Allah bu çağda nereden hareket eder?
Bunların hepsini ders kabilinde makalelerde uzun-uzun tafsilatlı işledik
13 yıl önce tartışmaya açtık da müşrikler cevaplayamadı. Cevaplayamaz da
Dünya Yeryüzü ve hatta Gökyüzü Yönetimi Niçin Zalimlere de Verilebiliyor?
(Bu en temel yasalardan biridir. YASA! Yani Sünnetullah! Kök cevap şu:)
Yönetim -dünyayı yöneten hayvan takımına, kendilerine inandıkları için verilmiştir
Allah’a inandıklarını söyleyenlerinse imanları ‘kendilerine inanmaya’ varamamıştır
Yönetim ve Krallıkta yarış, allahın var olduğuna inanlar arasında değil
Allah’ın KENDİLERİNDE VAR OLDUĞUNA inananlar arasında yarıştır
İman Allah’ın var olduğuna inanmak değil O’nun sende VAR olduğuna inanmaktır
Kendine inanan bir sivrisinek senin kanını emer
Kendine inanan İNSAN felekleri çevirir, alemleri yönetir
Şeytan Niçin Mi Güçlü? Şeytan, Kendisine İnanır!!!
GÜCÜN KAYNAĞI, Kendine İnanmaktır. Başka şekilde iman GÜCE DÖNÜŞEMEZ!
Bu yasa, yasaların yasasıdır. Hayat sahibinin en muazzam yasasıdır
Fikrimizin disiplinlerinden öte hiçbir iman hareketi, bu metodu gerçekleştiremez
Allah Rasulü, kendine inananların en ilki ve en sonuydu
Muhammedilerine bu düsturu miras bırakmıştır
Günümüz müşriklerine de şu kaderi kendilerine bela olarak verdi:
Cahil Mekkelilerin ‘allaha inanç’ biçimini…
“Onlar Allah’a inanırlar” ayetini tabi ki yanlış anlayacaksın! Çünkü
“inanılması gerekenler hep yazıyla önüme gelsin” diyorsun ya!
“Papirüs yazıyor ben de iman ediyorum yazılana” diyorsun ya!
‘Aman ha, sen papirüse iman et, alfabeye, kafanın mealine!!?’
Avam, ‘kendi dışarısında bir varlığa’ inanırken ‘kendine inanana’ kral denir
Sadece güdülmeye alışmış güdükler demokrattır! Tepe yönetici kraldır
(Tekrarla) En mutlak kural: Dünyayı “kendine inananlar” yönetir
Bunlar “insanlığı hayvanca yaşatmaya inanmış” olsalar bile..!
Çünkü inançta en temel ölçü,
Allah’ın var olduğuna inanmak değil O’nun sende var olduğuna inanmaktır
İşte bu kesin sünnetullahtır ki:
Dünyayı, allaha inananlar değil ‘kendine inananlar’ yönetir!
Mutlağı, sömürü için kullanmak başka yol, mutlağa inanmak başka bir yol
Bu nedenle YIKICI, aynı kural ve sünnetullahı kullanarak dünyayı yönetirken
YAPICI, bu kurallara tam inanamıyor, inansa da inancında zafiyete düşüyor,
(düşmeyenlerinse sayıları az olup) çağa güç yetiremiyor
YIKICI beklemez! Yapıcı metotları, parlak dönemlerde ilmek ilmek çözüp
gün gelir devre göre yapıcı metodun sütünü keser!
Bugün “YAPICIYIM-MÜSLÜMANIM” diyenler ise
“yamaların işgaline prangalı akıllarda gezdirdikleri”
fakat olmayan bir dinin pazarlamacıları oldukları için (bunlar)
çağda düşmanın tekniğini çözen SON METODUN
tek ve en gerçek hareket olduğunu kavrayamaz
Çünkü teknik, kulaklara papirüsten nağmeler nakletmek ve geçmiş erbabın
ilmihal klişelerini, kıssa-kaside-rubai veya önceki çökmüş metot öğretilerini,
görevi tamamlayıp geçip-gitmiş devrin konjonktüründen tavsiyeleri,
uyarı örneklerini ‘kafalara yerleştirerek’ hitaplar ütülemek değil;
duyumlar dünyana duygu diye yerleştirilmiş düşünce akışlarının köpürttüğü
“zihin ve duygu dünyandaki çalkantıları” tanıyıp
bunları öz güdümlerine bağlamak tekniğidir
Din ve iman hakikat bilgisi ve eğitimi “zaten de buydu!”
Gerisi siyasal tebliğ piyasası olur, insanlık devrimi asla gerçekleşmez!
(Bu kısma link üzerinden gelmiş olanlar,
açıklamayı başından okumak isterse az geriden başlamalıdır
Cevaplamanın sadece sonucuna ilgi duyanlar buradan devam edebilir)
Gördük ki Papirüsten okuduklarıyla kendilerince inandıklarını düşünenler,
inanılacak olan HER ŞEYİN ‘yazılmış olması’ gerektiğini iddia ederler
MUTLAKA ‘ön-mürekkeple’ yazılmış olması şartı!!! Bakar mısınız!
Tamam, Mürekkeple de yazılmıştır, iyi OKUyasın
“O İblis ki Adem’e secde etmedi, büyüklendi*” dedi. Hiç okumadık mı?
O kim? Şu kim?.. O kim, insana tenezzül etmeyen “şu hal-i hazır” kim?
Bir gerçek her seviyede anlatılır. Derinlik, sadece layık olanlara ulaşır
Nebi ne diyor: “Ben bana ineni, sana olduğu gibi
(yani benim özelime özel anlatılan seviyesiyle mi) söyleyecem?!*”
[3’e ayırdım nebilik anlatımımı:
1- Herkese anlatmakla emrolunduğum…
2- Kime anlatıp-anlatmayacağımın kendime bırakılmasıyla emrolunduğum…
3- Kimseye söylememekle emrolunduğum…
(sadece Muhammedilere açık olan]
Allah Rasulü Ne Öğretti?
Allah’ın var olduğunu değil, O’nun SENDE VAR OLDUĞUNU öğretti!
Sonuçta Allah’a iman, insanın kendine iman etmesidir
Dost Muhammed kendine en iman edenin ilki ve sonuydu. Daha sonu yok!
Kulu üzerinden çalıştırdığı sisteme Allah! diyoruz
Kendi çalışmasının ismini ise kendinden başka kimse bilmedi
Bunu, Allah’ın tanımına karşılık söylemiş olmadığımı biliyorum
Bu tanımdan kasıt: “Tüm işlerini -senin dışında gerçekleştiren bir allah YOK”
Sen şuur et-etme, kapalı ol-açık ol, yorul-yorulma Allah’ın sistemi senden işler
İlgili tanım, bu mutlağa işaret etmesi içindir
İşbu inançla ‘böyle bir Allah’a secde edilir, dışarıda yaşayan bir allaha değil
Senden istediğini ‘kendi için isteyen tanrı’ inancından
kendinden isteklerinin O’nun istekleri olduğu Allah anlayışına!
İMANDA KESİN ÖLÇÜ (Şart-ı Mutlak)
Kendini unutmuş, kendini bilmeyen bir Pc.ye ‘elektriği göster’ dense
PİRİZ’i gösterir, kendinden belki metrelerce uzaktaki… Barajlara kadar hatta!
Bilmiyor ki elektrik, kendisinin yaptığı her şey!
Senin yaptıklarını saran-sarmalayan tasarruf gücü
Göklerdeki bir allaha inanmak gibi ‘Piriz de piriz’ diyen bir Pc. MÜŞRİKTİR
Kendinden öte bir elektriğe inanma gaflinde elektrik anlatıyor, PİRİZ diyerek
Ey Pc! İmanda/yasada ölçü,
ELEKTRİĞE inanmak değil onun sende var olduğuna inanmaktır
Dünyayı elektriğe inananlar değil, KENDİNE İNANAN BARAJLAR yönetir
Kendi mülkünde barajın yoksa komşununkine güvenmenin neresi ELEKTRİK?
DAHA DA MI ANLAMADI?
Kendinde olana inanacaksın. Gökyüzündeki şu allahının canı cehenneme
Dünyayı ahlaklılar yönetmiyor, İDDİA GÜDENLER yönetiyor
Dünyayı allaha inananlar değil, kendilerine inananlar yönetiyor!
Kendine inanmak kadar başka büyük bir iddia var mı acaba!
İman, en büyük iddia! Papirüsteki allaha inanmanın neresi iddia?
İddiası hayvanlık olanın efeliğine boyun bükmenin neresi ahlak? Söyleyin!
İnanç bir iddia ve ispat meselesidir. İddia yoksa ahlak yok! Ne takvası? Ne gücü?
Sen AŞK NEDİR’İ, sözle tanımlayama..
ama İnanç Nedir’de temel şartı, kelime-kelime sipariş ver Hakk’a ve bekle!
Var mı daha başka siparişiniz?
İmanda seviye, bulunduğu çağı kavrayan, o çağa yeten bir yeterlilik demek!
Sanat, büyük sır!
Bu sırrı ‘okuduğum cümleden’ hemen rica edeyim, diyor
Okuduğun cümlelere iyi bakasın.. ‘sana bir şey diyor’
“O İblis ki Adem’e secde etmedi, büyüklendi” diyor! Daha da sanat arama!
“Kendisi Kuran olan İnsana secde etme! Kitabın aslı olan İnsan’a iman etme!
Aman ha, sen papirüse iman et! Alfabeye iman et, kafanın mealine!!?”
İblis, itirazını papirüse yaptığı için mi cezalandırıldı, yoksa
İnsan’ın huzurunda (onu ret-kabul) sınavına çıktı da mı kaybetti imanını?!
Allah, kendisine kurulmaya çalışılan tezgahı gayet bilir
İblis, (Allah’a) “sana da.. kitap ve kurallarına da iman ediyorum!” deyince
Allah da (o kimseye) “işte KİTAP bu!” diyerek İNSAN’ı işaretle gösterdi:
“O halde haydi biat et, secde et buna!*”
“Hayır! Ben buna biat etmem” diyen KİMDİR?
Resul dediğimiz, işte bu gerçek sahneyi, senin üzerinde uygular ve kanıtlar!
Bu özel ayrıntıyı yıllarca düşün! Boşa işlere kürek çekme
‘Burayı’ kavrarsan bu iş tamam!
Secde Firarisi kovulurken dedi ki (hani fıkra ya)
Yanıma Adem’i de ver de ‘iddiamı onun üzerinden’ gerçekleştireyim!
Ben fıkramı söylüyorum
Sen ne dersen de! YETER Kİ ANLA! Keşke anla da ben fıkracı olayım
Günümüzde, namazın papirüste geçmediği iddiası çenelerde dolaşıyor
İblis de secdeden firar etmeden önce öyle demişti: Bakıp bakıp kendine:
“Bende böyle bir program yok” demişti. “İnsana secde bende yazmıyo…”
Papirüsü tam okuyamamıştı
Sanki nerdeyse “senle böyle bir anlaşmamız yok!” der gibiydi
Teşbihte fark yok, şüphen olmasın
“Kendisi Kuran olan İnsana secde etme! Kitabın aslı olan İnsan’a iman etme!
Aman ha, sen papirüse iman et! Alfabeye iman et, kafanın mealine!!?”
İnsana (ama nasıl da inmiş olana) değil!
Sonuçta Allah’a iman, insanın kendine iman etmesidir
Dost Muhammed kendine en iman edenin ilki ve sonuydu. Daha sonu yok!
Kulu üzerinden çalıştırdığı sisteme Allah! diyoruz
Kendi çalışmasının ismini ise kendinden başka kimse bilmedi
(Gör ki Nereden Nereye?)
Kuran ayetlerini eleştiriyor,
sapıkça bulduğunu söylüyor, siyer’e de işaretle!
9 yaş nikahı bahsiyle kendilerine çağdaşlık ikame eden mantık ve kalemlerin
mürekkebinden ‘irşat yakalamış’ şartlanmış beyinler, sapıklığın tarifindeler!
Çağın git-gide tam gaz nelere adrenallendiğini adeta görmezden gelerek..!
Şu ifadelerimi cinsellik olarak söylemeyecem,
tıpkı dost Muhammed’in bu eylem temeli, “cinselliğe” yaslanmadığı gibi…
Sıfır bilinç! Sıfır bilinç ne demekse eylemde maksat budur burada
Yan katkıların sıfır kilometresi ne demekse işte o yamasız akıl ve davranış!
Düşün ki bir kedin, bir kuşun, bir fidanın var; 30 yaşında? Sıfır yaşında..?
Senin özel eğitimin ‘hangi yaş kedide-kuşta-fidanda-evlatta-hatunda’ tutar?
Gerçek kralların gerçek kraliçeleri, ta en başından nişandır!
Kral olmayan kuralı ne bilsin? Kraliçeden ne anlasın da neyin planını yaşasın?
Hem bugünkü şehvet miktarıyla şunu sorsun da söylesin bu ‘sapık’ diyen:
“Çok eşli toplumda, kendinden 15 yaş büyük tek Hatice ile 50 yaşına kadar”
başkaya ihtiyaç duymadan, duysa bile bu sadakati satmadan yaşamak ne?
Ne demiştik? “Hayatın kurallarını, onun amaç ve tekniğini bilenler bilir!”
Son Nebî 9 yaş ile evlenmiştir, 9 yaşında olanla değil…
Özgürlüğün ve yamasızlığın 9. yılı ile nikahlanmıştır,
bir cinsiyetin 9 yaşında olanıyla değil! Temeli budur temelin…
/Okyanusta Şadırvan. 2018
İlgili Yazılar
SANAT NEDİR?
Kelimelerde ayrıntı için Şadırvan Kavramlar Sözlüğü
Index
Toggle