HUYLAR ve İKNA (1)
HUY, BİLGİYLE DEĞİŞMEZ
HUY, Bilgi’den Çıkmaz. BİLGİ Huy’dan Çıkar
İstemediğimiz her ne varsa bunların BİZDE BİR HUY olduğunu bilmeyiz
Şu acı gerçeğimizin kendimizde yaşadığı bilgisini, ne zaman kabul edecez?
Çok şey biliyoruz.. hangi birini KABUL ettik? Seçtik fakat KABUL ETMEDİK
Tomarla ahlak paylaşıyoruz her gün. ‘Şöyle olmalı, böyle olmamalı’ şeyler!
İstemediğin ne varsa bunların sende BİRER HUY olduğunu artık bi bilsek
Zulüm-kapitalizm-hainlik-işbirlikçilik… SENDE BİRER HUY
‘Zulüm Yıkılsın’ mı istiyorsun?
Çıkar canını.. şu sana tatlı gelen canını… HUY için, HUZUR adına
Sen çık ‘BEN’ gir, haydi!
Kimi seviyorsan (ona sakın deme ki) “Ben kalıp ‘sen’ olayım”
Özben ne demek? ÖZ-SEN diye bir şey duydun mu? Öz ne? Sen kim..?
‘Öz-sen’ diye bir şey yok. ‘ÖzSende’ var ama!
Sen’i bilgi küpüne sürt de huy edin, oluyorsa? Bir huy çıkar, çıkıyorsa
Topla bin bir bilgiyi ‘bir tek huya dönüştür, haydi durma’ başla
Huya.. huydan da ‘uygulamaya dönüşmüşe’ BİLGİ denirken anlayalım ki:
“Bilgi’den HUY çıkmaz. BİLGİ HUY’dan çıkar”
Kur’an diyerek yazılı kitaba/papirüse ‘HİDAYET kaynağı’ dedik, halt ettik
Papirüsten tek bir ayet gösterin de
onu heceleye-heceleye nefsi terbiye edebilelim, haydi?
AŞKSIZ MUALLİM
Tecrübe etmek-tespit etmek-kabul etmek dışında, hiçbir bilgi yoktur ki
‘bir huya güç yetirebilsin’ yahut bir güzel huyu kendine ‘GÜÇ’ yapabilsin
Bilgi, HUY’dan çıkar da biçim alır. Huy, bilgiden asla biçimlenemez
Huy bilgiden çıkmaz! Metot meselesinde ilk ayak bu olur
Hiçbir YAZILI Kuran ayeti yoktur ki
İNSAN NEFSİNİ hatim dokunuşlarla terbiye edebilsin!
Hiçbir bilgi ve yazılı kitap yoktur ki
insanoğlunun ‘tek bir isyan huyunu’ kurutabile!
ve onda insana has temel bir huyu, duyuşu-tanışı BİLİNÇTE kurabile
Yazılı kitaplarla-papirüslerle, süslü sözlerle.. kısacası bilgiyle BİLİNÇ açılmaz
YAZILI Kuran dediğimiz kitabın yaşanılması nasıl olacakmış?
Yazılı Kuran’ın içinde,
İNSAN NEFSİNİ terbiye etmeye muktedir, tek bir ayet gösterilemez
Boşa zaman kaybı olur
Gösterin hadi! Ve de sürekli tekrar edip okuyun papirüslerinizden
Durma ne duruyorsun? Bulursan bize de mail at ki
her gün 2 katı da biz solfejleyelim de nefs hürriyetine kavuşa bari
Koro kurup kilise olimpiyatlarına katılırız gali, ümmete güç-kuvvet oluruz!
Solfej üstüne solfej.. nefisler yerle bir!.. Level topla artık
Mahşerde nefs katliamından dava açmazlarsa ben bir şey bilmiyorum!
İnsan, YAZILI Kuran’dan Okuyan Değil
OKULU Kuran’ı KENDİYLE Yazandır. Hem Kalemsin, Hem Nun!
Kitaba iman kelimesiyle ‘inanan kitap’ olmak arasında bir iman boyu fark var
Hidayetin kaynağı İnsan! Kitap İnsan! Papirüs sadece hayatının tablosu…
İnsanı tanımayan ve bulamamış çakma alim, uzanamadığı ciğere Şirk der
Yazılı Kitaplarla-Papirüslerle, Süslü Sözlerle
Kısacası Bilgiyle BİLİNÇ Açılmaz. Peki Niçin Yazıyoruz?
Hiçbir yazı (Yazılı Kuran’dan ayet dahil) süslü expres sözler, kopya nakiller,
(hiçbir insanın bir çirkin huyunu kurutup) yerine bir adap kuramaz
Öğrenmek, ‘nefsin kulağının çekilmesiyledir’. Papirüsler kulak çekmez
NEFİS, kulak çekilmeden LEVEL ATLAMAZ
Yazıyla, cümlelerle, tarihi belgelerle kimse ikna olmaz
Olmuşu oynar, yani SUSAR! Başka bir şey olmaz
Veya şöyle kurar son cümlesini: ‘Olsun ben böyleyim, tercihim bu!’
Onun ‘gerçeği bulmak-öğrenmek meselesi’ yoktu
Oysaki bilginin ‘karar‘ aldırması icap ederken o hep tercihlerle yaşadığı için
böylece (tercih edindiği şu şeyden) vazgeçmedi
Sonraki kararlarını baştaki bu çürük tercihine göre almalar, onda sürdü gitti
Soru, bir kurttur! Doğru cevabı bulur da beslersen bu ‘kelebek olur’ sende
Geçiştirirsen sen gibi meyveyi gübreye çevirir. İçine girip beyninin, yer durur
‘Ehl-i dalgayım’ demekle silsileler kervanına katılamazsın
Kumda oynamayla ‘plaj çocuğu’ olunur sadece…
‘Ezber Kovasına’ papirüsten kürekleme ‘süslü söz/ezber ayet’ doldurup
kalıplar döker, bu şekilleri din sanırsın. Bu ‘kova metot’ seni kumda oyalar’
İkna ahlakladır, papirüsler kulak çekmez! Cennete huzur leveliyle girersin
Bir topluma derecenle girersin. Derecen yoksa intibak edemezsin
Papirüsten leveli olanın, özgüvenini eşek teper!
Arayışı insan olmayanın, ‘burnu ucuna diktiği çanağın’ eşek tepsin radarını
Malumatlarla ‘adresin tabelasına’ varır belki bir şekilde
Fakat adresi OKUyamaz-tanıyamazsa ki çoğunda öyle olur
Böylece sonuç olarak bu yolu da yürümemiş sayılır
İŞARETLERİN ADRESİNE ulaşamamış olur
Peki Niçin Yazıyoruz?
Yazıyla, Cümlelerle, Tarihi Belgelerle Kimse İkna Olmaz! İkna, Ahlakladır
Konumuz sosyal siteyse, yazın neşriyatsa ‘buradan da aynı sonucu’ alırız
Peki niçin yazıyoruz?
Her bir yazar, mütefekkir yazmış-yazıyor.. peki niçin? Neye yarar?
Cümleler, tarihi belgeler, ‘ayet nakliyatçılığı,’ kimseyi ikna edemezken
peki nedir bu yazmak-okumak?
‘Neyi-nasıl düşündüğümüzü’ sunuyoruz, hepsi bu
Ahlakımızı (günlük reel) davranışımızı, yazılarla ortaya koyamayız. Fakat
fikirde yazı ile yapılan bir şey var ki işte bu mihengiyi hissederiz gene de
‘Neyi-nasıl düşündüğümüzü… Niçin böyle düşündüğümüzü…’
Düşünme ve yargı yetimizin,
öyle ki ilmeklerle her desende ‘aynı işaretin’ ışığını taşıdığını.. ve idrakleri
öyle girift zeminlere sevk etsek dahi tekrar toplayıp tümlediğimizde
(kahvemize) kaldığımız yudumdan ‘daha bir lezzetçe’ devam ettiğimizi ve
yamalık mahzenlerde yıllanmış algılara, parazit düşüncelere esir olmayışı,
(bir yazı) kendi üzerinden nakledebiliyorsa
ve düşünce, ‘türlü yolculuklara’ salınsa dahi gittiği yerlerde
düşünmenin emri tasarrufuna girip bu yeni yapısıyla şayet dönebilmiş ise
bu durum, zihin foto-grafiğimizin ortaya konmuşu demektir
‘İŞTE YAZIP-OKUMAKTAYIZ’
Kendimizi nasıl bir amaç uğruna,
hangi derinlik ve ciddiyette yaşattığımızın AYNASIYLA karşılaştığımızda
‘YAZMAMIZIN NİÇİNİ’ işte böylece açığa çıkmış olur
Usta Değilim, Biline…
Diyelim ki bir Fikir Ustası/Mürşit/Çağın Mimarı, kitaplar yazdı
Öğrencilerinden “NEŞR-İ TAKTİM” yapmalarını istedi
Bu arkadaşlar sanmamalı ki: Ustamızın kitaplarını okuyanlar, öğrenecek…
Hayır! Şunun dışında bir şey öğrenmeyecekler: “MUHATABI BULDUM!
Hayatın Bilgisi/ İnsan Bilgisi/ İçinde olduğum çıkmazın muhatabını buldum
Konuşacağım İnsanı buldum. Derhal görüşmek için yanına gitmeliyim”
İşte ustaların papirüsü görevini yapmış, KİTABIN adresini bildirmiştir!
Bilgiyi bildirmemiştir. Bilgiyi bildirseydi ‘Yazılı Kuran Papirüsü’ bildirirdi
Hiçbir ustanın kitabına gerek kalmazdı…
Burada mesele bilgi değil ‘muhataptır’ Bilgi o muhatapta
Gerçek bilgi onda. Neşr-i taktimde ustanın gayesi budur
Papirüslerimiz, bilgilendiriyor zannına düşmeyesin! Sadece alt yapıyı hazırlar
Öğrenilmesi şart olan öğrenilmezse her iki taraf açısından şöyle ki kötü olur:
Papirüsleri neşr-i taktim eden kimseler ‘hizmet gerçekleştiriyorum’ sanır
Alıp okuyanlar ‘öğrendim/oldum’ sanır. Sonra bunlar da neşr-i taktime çıkar
Çıkar ve bu döngü, her iki süreçte kendilerinde aldanmışlık meydana getirir
Fikirler böylece yaygınlaşamaz
Yaygınlaşan papirüsçülük olur. Şuculuk-buculuk çoğalır. Bilgiçler hükmeder
Bilgide amaç ve temel, sanki lüksmüş addedilir hatta bilgelere tepki duyulur
400 yıldır insanlığın başındaki bela budur. Böyle olmamalı dostum
Bu satırları yazana gelince ‘Ben usta değilim ama yazılarım ustalık yapar’ der
Çağın son fikir mimarını ispatla adres gösterir. Muhatabı metot içinde anlatır
İlgilisi olmayan için kendi yazdıklarım da papirüstür
Alfabede kalan kutsal metinler bile papirüs iken
benim yazdıklarım ne ki kitap olmuş olsun? Elinizde tuttuğunuz papirüstür
Sözlerim papirüs değildir anlayana ama! Kitap insandır, insanı ara ve bul
HUYLAR ve İKNA (2)
Diyelim ki
tüm alemin tarihini yazan “o tek kalem ‘Kuran’a inanan olarak” hepimiz,
aynı kitaptan harekete rağmen TÜRLÜ AYRILIKLAR içine düşmüşken
peki, nasıl olur da ‘100 YILLIK YAKIN TARİHİ’ farklı izah eden iki ayrı görüşü
birbiriyle çarpıştırarak ‘tek akıl’ ortaya çıkarabiliriz? Bu mümkün olmaz
‘ÇARPIK ZİHİNLİ Tarihçilik Akımını’ CÜMLEYLE ikna edemezsin
Papirüsler verilerin vitrinidir, verileri sana verir. Kararı sen verirsin
Cehillerin ‘bilgisizlik’ sorunu yok
KARAR almakta ‘izlenmesi gereken METOT’ sorunu var
Cehilde METOTSUZLUK, oldumculuğun getirdiği ‘metot tınmama’ huyudur
Metot izlemek, disiplinli olmanın, Disiplin de ‘HEDEFÇİ olmanın’ icabı…
Anlamadan kabul eden cahil, anlasa da kabul etmeyen zır cahil!
Cehalet, ‘belirsizliği’ kendine uyku yaptıkça ‘İSYAN’ sürekli kaygı pompalar
Bu telaşlı halini “UYANMAK” sanan beşer, aslen gene uyumaktadır
Yığınlar, sürekli ‘panik haplarla’ daha derin uykuya böylece yatırılmış olur
Telaş içinde olmayı ‘dirilik ve uyanmak’ zanneden toplum, ‘aslı’ sorgulamaz
Güvenin bloke olduğu ilişkiler dünyasında İNANÇ artık çoktan ölmüştür!
Yarın kuraklık, bir güne kıtlık, haftaya salgın hastalık! Sürekli ‘güvensizlik’
‘Vahamet stratejisi’ eşliğinde, yamaların sana yapışmasıyla ‘belirsizlik dini’
böylece yaşanır gider (bkz. ‘Kötülüğü Paylaşma!’)
Bu dini yaşayanlarda metot olmaz, fakat bunu sana yaşatanlarda olur ama!
Sana bunu yaşatanların dini de olur, imanı da… Kele tarak bile satarlar
Bu metoda İSYANİZİM dedik. Sünnetisyan ve Sünnetinsan!.. Hadise, bu!
Her iki taraf da ehl-i sünnet vel cemaat!
Her iki taraf da ‘vesayeti’ sürdürür! Mirasa varistirler. Sünnet, varisliktir
Çalışmak, hadiselerde ‘vasi zincirine’ girmek çalışmasıdır
Oysaki anlamak istese gayet anlayacaktı
Bir banka önünde binaya bakıp bakıp bankacılık bilgisiyle nakte ulaşamazdı
Sistemin veznesiyle, ‘şefi-şeyhiyle’ münasebete geçmeden parayı alamazdı
Para bilgisinin gerçekte ne olduğunu hiçbir zaman öğrenemezdi bile
Kurnaz bankacılık: ‘kendi yolunuzu kendiniz yürüyün!’ der. Ama ‘afişinde’ der
‘Kendiniz olun, kendinizi arayın, kendinizi kendinizde kendiniz kazanın’ der
‘Bize gelin ki kendiniz olmayan başka bir yola sakın ola gitmeyin’ der
‘Bu KENDİN NEDİR?’ Hiç sordun mu? Sorsan kendine mi soracaktın ki?
Kendini bulmadan, kendine neyi-nasıl-niçin sorarsın?
O sorduğun kendin değilsen sana hiç doğru cevabı verir mi?
Banka afişine takılıp aklediş baltanı taşa vurmuşsun
Allah kendi hizmetinde seni çalıştırmadan sana ‘kendi bilgisini’ hiç verir mi?
Allah -insanı devreden çıkarmaya pek müptela şu cacık akla,
‘salata’ dışında bir şey hiç doğrar mı? İnsansız kendini bulma yöntemi ha?!!
Bu yöntemi kafanda tebriklerle konuk eden kim? Sensin işte!
Sen zati busun şimdilik. Sor ŞİMDİLİĞİNE sana ‘kendinin yolunu’ göstersin
Böyle bilinmeyen yolu ‘senin şimdin’ biliyor olsaydı dünün de biliyor olurdu!
Dününden şu gününe ne değişti? Hayır! Kurnazlık ortaya çıkıyor gittikçe
Önüne geldikçe kaçar gerçeklerden artık. Haydi hayırlı tıpışlar
Eğer ki (hali hazırdaki) iddiası, ta başında ‘çürük temelli tercihlere’ değil de
BİR KARAR ALIŞ disiplinine yaslı olmuş olsaydı
senin öne sürdüğün ‘belgelere’ binaen (belki) yeni bir KARAR alacaktı o kişi
Şayet bu kimse (bu disiplinden, bu kültür ve alışkanlıktan, bu mantıktan,
‘bu vasf-ı melekeler yolunu’ izleyen) bir ‘düşünmek metodundan’ gelmiş,
‘bu gelenekten geçmiş’ bir kimse olsaydı doğruya meylediverecekti
Tecrübe ettim ve öğrendim ki İnsanlığın bir ‘bilgi sorunu’ yoktu
Doğru karar için metot sorunu vardı! Metot, ilkesel davranışın göstergesi
İlkeli ve yüksek şuurlu davranış da ‘ahlakın’ sonucuydu
Tercihleniş ise sadece hayvaniyetti!
Keçi kadar ısrarcı da yapabilirdi. Buna hiç ‘İDDİA’ denebilir mi?
Çevren Senin AYNANDIR. Aynanı Bilgeliğe Sevk Edişin, İmanının Tezahürü
Tamam, henüz başlardayız… Papirüsler okuyalım, sorun yok
Fakat bize kazandırdığı özellikleri İDDİA VE KANIT edelim ama!
Sende doğal olarak görünen şu Fikrediş, OKUduklarının zaten İFASI…
Kısacası her yazı, yaşanmışlığa delil teşkil etmezken
oysa ‘zihin sahasında önemseyişler tetiklemek’ ve faaliyet kazandırmak,
YAŞAMAK delilidir, yaşadığına-yaşattığına birer delildir
“Kuran’ı Merkezimize Koymalıymışız!” Peh!
‘Kuran’ı merkezimize koymalıyız’ diyen slogan kafa, müşriğin ta kendidir
‘Kuran’ı merkezimize koymalıyız’ lafıyla kastın papirüs olduğu gayet açık
Yazılı kitapların tamamı papirüs… Ona ‘Kuran-ı Kerim’ desen de papirüs
Halşuki: Kuran mucizesi, Öz’ün hikmeti-eseri ‘papirüsten kelimeler’ değil
HAKK’tan NİDADIR. Kitap’tan kasıt İNSAN’dır
Nida ile kelime arasında çok fark var
Kelimeler zardan girişli titreşim, Nida: İçten duyuş
Kelime NİDA olursa Kur’an KELAM olur. Sen de AYET…
‘İslam elden gidiyor’ diyen her kimse müşriktir
Zaten İslam bir tek senin için geldi! Başkasıyla derdin ne?
İslam, işte (şu başkaları yeri yurduna koyduğun kimselerle)
nasıl bir arada yaşaman gerektiğinin ölçüleri ve
şerefli bir yola niçin seçilmişliğinin sana HAYAT olarak dönüşüdür
‘Başkaları’ yeri yurduna koydukların,
iç mücadelende senin anlık sonuçlarındır! An’ına gir ve değiştir kendini
ŞERİAT mı demiştin? ÖNCE DEVRİM ama! “Kelime-i Şeriat” kolay iş
Devrim yürek ister
“Kuran’ı Merkezimize Koymalıymışız!”
Koy tabi ki.. seni tutan mı var? Merkezin nere? Bul da koy
Merkezini buldun da ne konulacağını mı tayin ediyorsun?
Gölge etme merkeze, başka da ihsan, başka da koymak istemez
Özü bulduk da oraya papirüsü koymak mı kaldı? Yapmamız gereken hangisi?
Özümüzü bulmak mı? Papirüsü oraya koymak mı?
Kendini merkezine taşısan doğrusu bu olmaz mı?
Sen, sen misin ki merkezi ‘şu kendine’ uyduracan? Kendini merkeze yerleştir!
Özünü bulduğunda ‘papirüs’ ortadan kalkar, OKUlu Kitapla tanışırsın
Bak işte şimdi navigasyon değişti
O yazılı Kuran, bir papirüs değil de (eğer ki ÖZ ise)
peki şu (hangi öz’ü) merkezine(!) mi koyacan?
Yani kendindeki öz noktana kütüphane mi edecen şu özü hani?
Yoksa kendimizi merkeze mi çekecez?
Merkez nere? Hep söylenir ya hani: İNSAN! Peki, İnsan nerede?
Söyleyim (sence) yok! Varsa göster! Bulduysan vardır, bulmadıysan yok…
Bulduysak tatmışızdır, onu yaşar da yaşatırız
Bulmadığımız şeyi TATMAK nasıl oluyor?
Tatmadığın şeyi hele ki reddettiğin insanı yaşamak-yaşatmak nasıl oluyor?
Onu yaşatamıyorsan(aşk yoksa aşk!) seninle sende yaşayan neci peki?
O değilse kim o? Papirüs mü?
Papirüsçünün İlk Raconu: ‘Kuran’ı Merkeze Koymalıyız!’ Amigoluğudur
Mürşidi merkeze koymayan her papirüsçü amigo,
hayatının insanını bulamayan kurnaz nefs, beşerin korsan sistemine köle
Bu dünyanın temel sorunu-sınavı, İnsan’ı kabul edip-etmemek meselesidir
‘Kuran’da yazmayan hiçbir şeye inanmam!’ diyor ya
Hiç fark etmez. Zaten, yazılanına da inanmıyor!
Şayet ‘asıl inanılması’ gereken her şey
şu ‘ÖN-YAZI tipi’ ile papirüste açıkça geçseydi bu kez papirüs kafalar:
‘evet-evet, insana secde etmeye inanıyoruz’ diyecek olurlardı! Bu itibarla
kendilerinin gerçekte inanmamış olduklarının muhataplarınca anlaşılması,
biraz zaman alırdı. Ancak bu şekilde arifi kandıramazlar, yutturamazlar
Tabi ki ehliyet peşinde gayretkar kimselerle cahilin farkı bariz ara olmalı ki
bu cahil takım: ‘Biz de inançlı kimseleriz’ diyerek
gayret sahiplerini ‘kandırma yolunda’ fazla meşgul edememiş olsunlar!
Tabi ki dikkatli olanlar için bir ölçü ve inceliktir bu
LİSTE-İ AKİDE’ye ‘evet’ demekle (şayet) İNANÇ gerçekleşseydi
bilgide kutucuklar seçeneğini işaretlemeyle İNANÇ gerçekleşseydi
‘zanları-hayalleri-KAFAMIZI’ rab edinmezdik!
İman, İnsana imandır.. görmediğine-tanımadığına iman olur muymuş?!
Kafadaki amentüye DÜNDEN inanırız da İnsana inanmayı şirk sayarız!
Çakma alim, uzanamadığı ciğere ŞİRK der
Evcilleştirilmiş bilim, uzanamadığı ciğere alaylı der
Kimin kimi alaya alıp makaraya sardığı sanki belli değilmiş gibi
AŞK yoksa ŞİRK var. Kimsemiz gerçek aşığı hafife alamaz, azımsayamaz
Aşk var mı aşk? Bir İnsana ‘ram oldun mu’ oldun mu?!
İnsanda bir şey görmedin de kendi öbeğinde boncuk mu gördün de
muallim oldun?
Elbette şirk, yazılı kitaplara, kitap kafalara, papirüsçülüğe, bilgiye secdedir
Çirkin huy, çirkin bilgi.. çirkin bilgi, çirkin davranış…
Salih huy, salih bilgi.. salih bilgi, salih davranış…
İstemediğin ne varsa bunların sende BİRER HUY olduğunu artık bir bilsek!
Huyların iradesi olur, kudreti-azameti olur
Çirkin huylar bile ‘GÖNLÜN BAHÇESİNDE yuvalanıktırlar’
Bir kısmı ‘GÖNÜL MERKEZİMİZE’ kısmen sızmıştır da
Gönülden gelen muradı engelleyemezsin. Behçesinden-kıyısından da gelse…
‘GÖNÜL ETİKETLİ bu istek ve iradeleri’ engelleyemezsin
Gönül merkezimizi ortaya çıkarıp öz güdümlerimizden hareket etmedikçe
bu huylar turnuvasının averaj kulübü oluruz da gelen çeker, giden çeker bize
Böyle olmamalı
Kalıpçıl her ritüelimiz ‘gönül gözeneklerinde’ bir çirkin huyu pekiştirirken
gönül noktamızdan gelen has istekler bizde güzel huya, davranışa dönüşür
Çünkü yazılı kitaplar, “bize, ‘olduk’ sanmamızı” YAMA’lar
Çirkin huylarımız da böylesine çakma dopingle bir SOTAYA yatar
Haslık gönülden gelir. Papirüs hiçbir gönle giremez ki ‘Huy ola! Huy çıka!’
Muhakkak İnsan!.. Muhakkak Aşk!.. Aslâ bilgi değil
Zaten de olamaz. Bilgi ve huy, ayrı şeyler… Bilgi ve bilgelik apayrı şeyler
Sonuç? “Bilgiden HUY Çıkmaz! BİLGİ, Huydan Çıkar”
Şirk, bilgiye secde, papirüse (yazılı kitaba) iman ki ne iman(!)
Hakk’a kulluk -İnsan’a (Oku‘lu Kitap’a) iman… Bu kadar sade
‘Duymuştum, bi yerde okumuştum, bu sözü söyleyeni bile görmüştüm’
mü diyorsun? Tamam da, zaten bilgi diye bildiğin şeyler,
bu kulaktan duyduklarından ibaret değil miydi peki? Huya dönüştü mü?
Huya dönüşmedi işte! Huya dönüşemeyen bilgiyi kim takar?
Seni çıkarıp ‘Ben’i koymayan bilgi ne işe yarar?
Bilginin amacı eğitim.. eğitimin amacı “senin ‘ben’ olman”
Sen sen olup kaldıkça, Ben’i OKUmadıkça hangi tahsil?
Senin ‘seni okumasına’ ne gerek var? Zaten de okuyamaz
Sen, seni okuyamaz! Sen’i okuyan ‘ben’
Bu işi ‘özben’ yapıyor. Seni her an okuyor zaten
Senin ‘Ben’i yani öz benliği (kendini) okumak mecburiyetin var
Sen ancak böylece ‘SEN şeklinde tanıştığın simli aynanın’
oyununu-hilesini (ta ki) çözebilesin. Simliden isimliye geçesin. Esmaya!
Huya dönüşmeyen bilgiyi kim takar?
Huyun kitabı var mı? Var tabi ki… İNSAN!
Kişi, kendini insana aşılamadıkça asaleti tasdik olunmaz
Huysa BU KİTABA HUY denir. Huycuk olan şeylere fasikül, levha vs.
Huy Tamamlandı Kitap Oldu! KİTAP İniverince İnsan Oldu. Bu Kadar Sade!
‘Artık din tamamlanmıştır*¹’ demek
ilim-edep tamamlanmıştır, İnsan arzda da ortaya çıkmıştır demektir
Zaten en başından TAMdı
‘Alemin tümünü/hepsini bir kitapta saymışsan*²’ işte OKUdun
İstediğin-İstemediğin ne varsa bunların sende birer huy olduğunu bildin
Bu Huylar, Senden İSTER DE İSTER
Bunları (güya) sen istemesen de ama bunlar SENi ister. Seni kendine çeker
Seni ‘Ben’den, özünden etmek için ister de ister. Huylar, irade ve kudret…
Kudret, iradenin iktidar olmasıdır. Yapıcı-yıkıcı her huy seni bunun için çeker
Seni ‘zulme köle yapmak isteyen şeyi’ reddetmeye gücün nasıl yeter?
Bu gücü nasıl bulur da huylar maçına çıkarız ki? Zira bir komplimana gevşeriz!
Hangi bir kişi OKŞAYICI bir BAKIŞA ‘çek gözünü üzerimden’ diyebilir?
Sen, sana büyülenip kalmışsın. Öyleyse ‘Ben’inle diril
/Okyanusta Şadırvan. 2013
(*1) Ayet. (*2) Yasin-12
İlgili Yazılar
EĞİTİM Nedir?
BİLGİ Nedir? Bilginin Haberi, BİLGİ değildir. Havadistir
Bilgi, KABUL’ün Sonucu… Kabul Ettiysek Uygularız
Aradığın Şey Kesinlikle Gösterilmiştir
DUR Bi Dakka! Neye BİLGİ Diyorsun?
BİLGİ ve EĞİTİM ÜZERİNE Kısa Kısa
Kavramları KENDİSİNE ait olmayan kimse, DÜŞÜNCEYE mağlup olur
KAVRAMLANDIRMA Nedir Peki? (Anlamakta HIZ, Kavramlandırmadır)
Yemeği BİLGİYLE mi Yiyorsun? SALGIYLA mı? Salgının icrası bir eğitimle mi?
Tazı ZEKA! Tazı MANTIK! (BilgiCİ Kişinin İç Yüzü Nedir?)
METOT NEDİR? Niçin Her Devir İçin Değişir? (ÖZET YAZI)
ŞİRK Nedir? İyi Anlayalım!
İNSİCAM (2) Senin Sana İrşatın, Sana Hidayet Olur! (Özet Yazı)
ASIL HURAFE Nedir?
PAPİRÜS Nedir? VAHİ Nedir?
PAPİRÜS 2 – Ahir Zaman
“BEN SANA GÖRE OLAYIM!” NE DEMEK?
PAPİRÜSTEN kastımızı anlamayanın İNANCI BATILDIR
Mevcut İnancının MÜNKİRİ Olmadan Hakk’ın Dinine Giremezsin!
Siyasal İslam Nedir? (Siyasal islam zımbırtısı Nedir?)
Siyasal İslamın Şirkle Bağlantısı
İmanda Yeterlilik
SPARTAKÜS Ben Olurum! “La İlahe İllallah”
Hakimiyet Kayıtsız Şartsız İnsandadır
KADER Nedir? Doğru Anlaşılmalı
Her Kişiye Özel Din /Adalette Sanat Budur
EN EL HAKK Nedir?
‘HİÇLİK’ Olur mu? Ne Hiçliği?
MEZHEP Nedir? Mezhep ve Anlayış İlişkisi
Farz Olan HACI OLMAKTIR, Hicaza Gitmek Değil
İLM-İ LEDUN NE DEMEK?
NECE? Bir İnsanı Tanımak İsterseniz Gündelik Dilden Konuşmasını Ölçü Alın
Kelimelerde ayrıntı için Şadırvan Kavramlar Sözlüğü
Index
Toggle