PAPİRÜS 2 – Ahir Zaman

 

 

PAPİRÜS 2 – Ahir Zaman

 

 

 

 

Ne Yazık Ki Birileri
(ayetleri-hadisleri) Evirip Çevirip Meal Çekiyor

 
İşte örnek: (Furkan 30)

‘Ahir zamanda benim ümmetim Kuran’ı terk edecek!’ Kişi buna ilave yapıyor:
‘Fakat mehdi rasul gelerek dini tecdit edecek’ (yani dini yeniden yapılandırıp
asıl kimliğine kavuşturacak) Bu güdük meali sakız gibi çiğneyen çiğneyene

Ya-hu söyleme kimseye bunu!
Bunu söyleyerek ayetleri ‘düşüncene’ vagon etme
Maksatlı görüş ve planına ‘kar-tipi lastik’ giydirmeye çıkma, ayet defilesiyle
Daha sende gocuk yok bu kışta kıyamette
Bırak, şu kar-tipi tekeri-mazıyı-dingili
Meal verilmiş lakin meal, meale muhtaç olmuş
Çünkü mehdi konusu, cahil kalakalmış toplumda hala kafa karıştırıyor
Bu bağıntılarla çok şaşılacak yerlere gelecez. Yeter ki yazıdan kopmayalım

 

(Önce Şurasını Açıklayalım: AHİR ZAMAN’la Kastedilen NEDİR?)

a) Ahir Zaman Diye Bir Şey (O Anladığın Bir Şey De) YOK!

 

Ölümüne ‘çeyrek kala’ dakikaların, saatlerin, ayların, yılların, ahir zamandır!
Ahir zaman demek,
dinin yaşam diriliğinin sonradan ortadan kalktığı dönem demektir!
Şu zamanımız ahir zaman olmuşken yüz yıl-bin yıl sonraki şeref çağı dönemi,
ahir zaman değildir. Ahir zaman kavramıyla kastedilen mana,
salt ‘sonraki, sonlara doğru olan zaman’ demek değildir
İyi ve doğru işleyen süreçten sonra gelen ‘fena’ süreçtir, iyi anlayasın!
Ahir zamandan kasıt, doğal gidişattan sonraki (amacından) sapmış süreçtir
Ahir zaman, ahir mekanla açıklanır!
Zamansızlığa-mekansızlığa şahit olmayanlarca ‘ahir zaman’ akledilemez
Mevcut zahirin ‘kırılması süreci de’ ahir zaman ve ahir mekanı doğurur
Ezcümle: Ahir, mevcut zahirin kırılma zuhuratıdır. Ve de bireyseldir

Burada yeri gelmişken ‘Ahiret‘ kavramını da açıklayalım:

Devreye sonradan girecek bir ahiret yok! Sonsuz olan bir şey,
kesinlikle ilksizdir. İlksiz ve sonsuz bir şey, ‘ sonradan başlayacak olamaz!
Sen sonradan görürsün o başka. Akabinde açılan sonraki boyut: Ahiret
Anlarsın ki bir barajda-deryada yaşıyorsun
Sadece bedenin terkostan içiyor, özünse her yerden
Bir yerden gelmedin ve ahiret denen bir yere de gitmeyeceksin
Ahiret ‘sende açılmak’ için sana gelecek
Şu dünya kafesinde, ruhundan bir koza örecek ve bu sonsuzda yaşayacaksın
Seni kendine gömecekler! Bundan ala mezarlık arama. Ya da kozanı ör!
Arşa istiva demek bu demek. O KOZA, her yer ve şartta daim diriliktedir

 

b) Mümin Olan Herkes, ‘BİR AHİR DÖNEM sonunda’ mümin olur bu bir…

 

İkincisi, bireysel ahir dönem vardır, kitlesel ahir dönem vardır
Fakat (bu her iki şekilde de aynı şey olup) hadiselere ‘tek muhatap’ sensin
Böylece iman, kesinlikle bireyseldir
Yani kişi, mutlaka ‘bir ahir zamanda’ İNSAN olur
Olduğunda, o an yaşanmakta olan devir kesinlikle ‘ahir devirdir’
Yolun sonudur. Çünkü yolun sonunu görüyor. Ya kazanacak ya kaybedecek!
Tek hamle kalmış! Derhal, Allah Rasulünü bulur
İnsanlığını o zamana kadar gerçekleştirememişlerin ‘hal-i devirleri’ ise
tabi ki kendilerinin her an sürüp gitmekte olan ahir zamanlarıdır ki zaten!
Ahir ‘ortaya sonradan çıkacak olan’ değildir. Perdenin şu andaki arkası demektir
Ahir’in her yerde en genel ve mutlak tanımı için baknz

 

(Sonra Şu Alakayı da Açıklayalım:)

İNANÇ Öyle Bir KARARDIR Ki Gelmiş-Geçmiş Yer Ve Gökyüzünde

‘sadece ve ilk’ sen iman ediyorsunla açılan bir kapıdır

Dost Muhammed’in tek yürek yaşayıp tattığı bu yüceliği,
onun yolunda (farkında olmadan bile giden) her mert insan tadıp yaşayacak
Ona gerçeği gösterilip doğrusu teklif edilecek
Beklemeyene teklif edilecek ama! Bekleyenin araması boşa! Aramıyordur

Doğa’nın en temel prensibidir ki şu şey hiç değişmez:
Tarihte yaşanan bir gerçek, bütün anlarda yaşanmaya devam eder
Kesintisizlik yasası budur. Mutlak demek bu demek!
Nebiyi sonra anlarsın ki (sonra dönüp kendine) şunu dersin:
Sen ne iman edenlerin ilkisin ne de sonuncususun
İman etsen kendine.. etmesen kendine edersin
Sonra bu gene değişir… Sonunda Allah rasulüne ulaşırsın
O da seni ‘Muhammed Nedir’e ulaştırır
Sonra tekrar baştan başlar, dünyada cehennemi yaşarsın
Başka da bir insanlık yürüyüşü yok! Gerisi şekil…

 

Dolayısıyla imanının gerçekleştiği an kesinlikle sen bir resulsün, bu bir…

Çok tabidir ki Abd da olmanın yolu açıldı, iki…
Mehdiyi mutlaka gördün fakat acemilikte ilkin tam kestiremezsin, üç…
Öyle ya ‘Abd ve Resul olduğuna inanmadan’ nasıl iman etmiş olabile ki kişi?

İyi kavra, iman bireyseldir. Hakikatle bir tek sen muhatapsın
Başkalarını da muhatap olarak yerleştirirsen o halde hakikat ortadan kalkar
Bu şey hiç olmadı, hidayet sahasına giren kimsede hakikat ortadan kalkmadı
Maalesef sonradan kalktı! Çünkü “mehdiyi öldürdü!” Mehdi sensin işte!

Önce seni biri kurtardı mehdini gördün, ram oldun
yahut ona savaş açtın da deccalliğin çukuruna düştün
Evet mehdiyi gördün ve ram oldun. Çünkü seni Rabbına götürdü
(aslında bir yere gitmedin!) Sonra sen de çevrene mehdisin! Peki kaç gün?!!
Üç gün deyiverelim. Üç gün sonra ‘bu kendini’ öldürdün işte!
Çünkü hakikat ağır geldi, taşıyamadın! İman bireyseldir de ağırlığı ondan…
Kuran sadece sana iner. Bu, teklik aleminin kuralıdır
Bu kural hiç değişmedi. İki kişi aynı anda hiç iman etmedi şu alemde
İkizlerden bile biri daha evvela doğdu. İşte aynı şey

Toplu katılım olabilir. Zahirde olabilir, batında olmaz
iki kişiye aynı anda Kuran inemez. Hiç inmedi de. İşte iman böyle bireyseldir

 

İNANÇ Öyle Bir KARARDIR Ki Gelmiş-Geçmiş Yer Ve Gökyüzünde

‘sadece ve ilk’ sen iman ediyorsunla açılan bir kapıdır
 
İsterse sen inananların binincisi ol, o an sadece sen ama!
Öl! O an sadece sen ama! Yalnız sen, başka kimse yok
Yalnız doğar, yalnız ölürsün. İsterse toplu vaka olsun… Yalnız sen ölürsün
Allah’a iman, yalnız kalmayı göze almanın sınav ve test sonucunda imandır

 

(Şimdi Geldik Asıl Yapacağımız Açıklamaya)

Birileri (ayetleri-hadisleri)
‘kendilerine ulaşmamış hidayetin dışından’ evirip çevirip -meal çekiyor

(Bırakalım Papirüsçe Mealleri. Kendi Tevilimizle Anlayalım. Örnek: Furkan 30)

 

Papirüste ‘De Ki-Dedi Ki’ diye başlayan ifadelerin ne yüklem taşıdığını görecez

“Resul dedi ki: Rabbım! 
İçinde bulunduğum toplum, yaşamı terk edilmiş hale getirdi*”

Bu ayeti birilerini hedef göstermede alet yapma! Bunu anlamayacak ne var?
Tekrarlayalım: İman bireyseldir, bireyden hareketle başlar
Gerçek, sadece ‘tek’ sana söylenir. Orada yalnızca sen varsın
Bir, bir’ine söyler. Allah, konferans vermez. Senfoni yapar o başka!
Peki de bunu niçin şöyle anlamıyorsun:

Tabi ki İNSAN, İnsanlığın terk edildiği bir ahir zaman içinden doğar
Burada işaret edilen, ikinci doğumdur. Kitabının kendine indiği Kadir Gecesi
OL’manın nedirliği kişide açılır açılmaz, içinde bulunduğu şartlar karanlıktır
İnsan olmaya başlar başlamaz gördüğü ilk manzara budur zaten
İnsanlık ve onun zor gerekleri, herkeste bu boyutuyla başlar
Dereceler halinde şiddetlidir. Burada fark, GERÇEK yalnızca onda o anda!
Tüm bu yükten mesul, bu net gerçeğe muhatap, sadece kendidir müminin…
Yani (hakikatini OKUyan ve dahi okuyacak olan o her resul kişidir ki) “Şöyle dedi:
“Rabbım! İçinde bulunduğum toplum,
(bu Kuran’ı) kendi doğasının gereğini yaşamayı terk etti*
(Kendi anlamım)
 

Hakikati Her Gören Kişi Bunu ‘Bilincinde Duydu-Okudu Da’ Söylendi!

 

a- ‘Herkes biliyor, bir tek ben bilmiyorum..!’ AN’ın hakkını vermek budur
b- ‘Herkes ölmüş, şu hale bak! Kimse yaşamıyor, ben diriyim
Kimsenin bilmediği bilgiyle özelliklendim*’ Bu iki şeyi aynı anda yaşayacaksın!

Her devirde görecek olanlarda da aynı şeyin söylendiği OKUnacak
Çünkü içinde bulunduğu şartlar kendisine gösterildi
Rabbından çok-çok özel kulluk eğitimini aldı
İçinde yaşadığı toplumu.. tuzağı-sapıklığı gördü de mutlaka aynını dedi:

‘Rabbım!
İçinde bulunduğum toplum, kendi doğasının gereğini yaşamayı terk etti*’
Hakikati her gören kişi bunu bilincinde duydu-okudu da bu söylendi!
Kişi bu ayeti duygularıyla söyledi, vicdanıyla söyledi, tespitleriyle söyledi:
Kendiyle söyledi, kendinden söyledi. Söz yok! Manasıyla dedi, manayı duydu
Dost nebi, kitabı açılan her devrin resullerinin adına da o an temsilen söyledi
Allah, ‘De ki’ diye ifadeye başlarken her resulüne de “de ki” demiş oluyor
1000 yıl sonra kendisinde kitabı açılacak kardeşime de o gün söyledi
Daha önce de söyledi. Daha sonrası için de şimdi söylüyor. Zaman ne ki?
Papirüste ‘DE Kİ!-DEDİ Kİ!’ diye başlayan tüm ifadeleri dikkatle incele,
vakti geldiğinde aynını sen hiç bilmemiş/duymamış da olsan o gün söyleyeceksin
Kuran’ın evrensel olduğuna ispatlardan en temeli budur
O yüce günde anlarsın ki sen onun yerine, o senin yerine bunu çoktan söylemiş!
(Furkan 30’u…)

 

Kuran’ın evrenselliğini bilmiyoruz! Peki, ne anlıyoruz ‘evrenseldir’ derken?


Evrenselliğin temel ölçüsü, şu muazzamlığı gözetmesidir:

Kuran olmuş bitmiş bir olayı demedi. Her zaman olmakta ve olacaktayı dedi!
Evrenselliği budur. Motamot şeriatiyle değil, başlara geleceklerle evrenseldir
Evrensellik! Her an her yerde yaşanılan mutlak… Sadece yer değil, her an olan!

Örnek: (Biz O’na “Adem’e biat et /secde et” dedik, o etmedi, büyüklendi*) ayeti,
zannetme ki mazide bir kezliğine oldu! Yoo, her an olmakta olan temel hadisedir
Kuran, bu özelliği nedeniyle evrenseldir. Yoksa,
Allah Şeytan’ın dedikodusunu niye yapsın ki?!! ‘Her an olmakta olan budur’ diyor!
“Bu işareti ciddiye al, dikkaat!” diyor. Her an mı, her an… İşte, evrenselliği budur
Her insanoğluna her an güzellik-doğruluk tavsiye ediliyor. Biat ediyor mu? Hayır
Anla ki ‘secde firarisi’ KİM?!! Tabi ki SANAT bu… Biatsız secde olmaz, anlamsızdır

 

Furkan 30’un ablukası ve de tesiri, seni 3 ayrı yere götürür


1-
‘Herkes biliyor, bir tek ben bilmiyorum..! Herkes yaşıyor bir tek ben öldüm’
     (AN’ın hakkını vermek budur)

2- ‘Herkes ölmüş, şu hale bak! Kimse yaşamıyor, ben diriyim
Kimsenin bilmediği bilgiyle özelliklendim*’

3- Sonunda bu iki şeyin ikisini birden aynı anda defalarca yaşayacaksın!
Hakikat yolunun en temel girişi olan düstur budur (Linki yazı sonunda tıklayın)
‘Üçüncüye ulaşırsan bu iki kanadın ikisini kullanırsın. Böylece kaymazsın

 

Hakikat Sahası demek, ‘Hal/İrfan boyutuna’ geçiş demektir: Müşahede/Tespit

‘Allah Var, Bir de BEN’ dediğin/zannettiğin ilk yer, hakikatin ilk giriş boyutu
Çünkü hakikat sahasına ilk ayak basışın, hakikatin tam olarak kendisi değildir
Yapıcının da yıkıcının da ileri gidenleri (kendini bilenleri) bu sahanın toplamıdır
Hakikati görmek (dahi) evliya olmak değildir. Abartan spiritüalistler var da!..
Henüz yolun en başının ağızlara sürülmüş bir parmak balıyla İslam’dan etmece!
Bu konuları da yazmak mecburiyetim bu yüzden hasıl olmuştur
Yoksa, Şadırvan sır-mır bilmez. Sanatçıdır, sezgileri var, bu yüzden nakleder
İslam’ı bozma programları bu kadar ayyuka çıktığından mecburiyet hasıl oldu
Sırdır diyerek çalım satan maksatlıların söyledikleri yanlışa karşılık 2 adım ötesi!*

     (*) Planlı-Maksatlı tevillere karşı dosdoğrusu… 

Biraz daha devam edelim:
Bu tam sınav sahasında ak-kara ortaya çıkarak ilerledikçe parazitinle tanışırsın
Özel boyutları vardır, gezersin. Hallenir tadarsın. İrfan/yani müşahede burasıdır
Buradan ya kaybetmeye ya da kazanmaya yürürsün. Marifete geçemedikçe risk!
‘O Bende Var: Mümin’ ve sonra bir üzeri ‘O Her yerde, her an hep: Marifet’
İşte şimdi nefes aldık, sakın kaybetme! ‘Sanatın Aşamaları’ şu düzeydedir

Kuran, ne kadar inerse O da sana o kadar söyledi
Ne kadar seviyesiyle inerse sen o kadar İnsansın. Papirüs ise şudur:
Fi tarihinde herkese topluca indiğini zannettiğin papirüs işte!
Sana bir yazıdır ki her harfini didik-didik okudun da gene sana söylemedi

Kuran sana ne kadar haslıkta indikçe sende insanlık o kadar hasça kurulur
Böylece Kuran, kendisini -sadece ‘kendisine hidayet verilmişlere’ kanıtlar
Leveller değiştikçe ayetler ‘nice seviyelere açılarak’ (vahyi) tekrar kanıtlar
Zihinler çağa-şartlara göre değişse de,
zekalar-algılar gelişse de her çağda aynı kanıtı kanıtlar
Her başına gelen kişi, aynı şeyi yaşar, görür, şahit olur
Yani bu ayet sadece dost Muhammed’e inmedi, yalnızca o muhatap olmadı
Her çağda sen muhatap oldun! Her devirde muhatap sensin işte!
Hükme kim muhatapsa Kuran’ın kendisine inişine de kişi kendi muhataptır
Kuran’ı kim görecekse inişini de görecek! Görmeden ‘görmek’ yok öyle!
Genelge meclisten çıkıp bakanlığa inmiş olsa da senin kurumuna inmedikçe
mesul değilsin müdürüm! İster genelgeyi medyadan okumuş ol fark etmez
Hükümden mesul değilsin. Bunu avantaj bilme! Ne acı ki gerçek senle değil!
Gerçek’ten, İnsanlıktan mesul değilsen İnsandan sorumlu olmayan kimdir?
Gölge midir, eşya mıdır, ot mudur, hayvan mıdır?
Bireysel düşün, sorumluluk bireyseldir

 

 

 

Şimdi Geldik Mi Zurnanın Asıl Zortladığı Yere?

1- O Dönem, bu Ayetin Nüzulü anında KİMDİR Kuran’ı Terk Eden KAVİM?!!
2- Bunu kime söylüyor?! Ogün (daha tamamlanmadan terk edilen) Kuran ne?
3- Bu ayetin orijinalinde (ve Kuran’da) peygamber lafzı hiç geçmediği halde
düzinelerce, özellikle Diyanet Şebekesi meallerinde niçin Peygamber geçer?

 

Aslı: ‘Vekâle-rasûlu yâ rabbi inne kavmî-tteḣażû hâżâ-lkur-âne mehcûrâ(n)’

Bakın ‘resul’ diyor! ‘Nebi de’ demiyorken çeviri niçin “peygamber?!”

Kuran’ın tümünde Nebi hitabı olan yerleri hadi ‘peygamber’e çeviriyorsunuz
Ama Allah, kendisi resul hitabını özellikle seçerken sizin yaptığınıza ne denir?
Cahillik vs. az gelir, mesela ‘şeytanlık’ diyebilir miyiz?
Fasıklık-münkirlik vız gelir, soytarılık denebilir mi? Zır cahillik de yetmez,
üçkaatçılık, zalimlik uyar mı? Hani benimki öneri… Uymazsa söyleyin!
Hakaret nedir, söyleyim mi? Hakk’a ret çekmektir. Hak sözü eğip büken kim?
Duymanız gerekeni size söyleyen mi hakaret ediyor? Siz süt satıcısı değilsiniz
Bozuk süt tasınızı tekmeliyor değilim. 400 yıldır elinizden dayak yiyen benim!
Bu duyurduklarımız az bile. Sadece ‘DinAyet Şebekesi’ deyip geçiyorum


(İsra 94’ü birazdan açıklayacam)

Çevirilerinde nebi, elçi/resul yerine peygamber diyen Diyanet! Bu hitap sana:

 

İnsanoğlunun Temel İtirazı Elçiyedir

O şey ne kadar doğru olursa olsun ona elçi üzerinden ulaşmayı kabul etmiyor
Elçiyi 1’inci, kendini 2. Addediyor. Buradan bir kompleks çıkarıyor
Bu kibirle reddedip: Allah’tan başka ilahlarınızı çağırın! ayetini ruhsat yapıp
‘müşrik aklın’ inançlarını okşayan bu çok net sözün poligonundan sıkıyor:
‘Allah’tan başka ilahlarınızı çağırın’mış! Kim imiş O’ndan başka ilahlar ACABA?
Korsan Nefs ve bunun üretimi şu ‘mukayeseli akıl’ olmasın sakın bu gayrı ilahlar? 

Şurasını iyi anlıyoruz:
İnsanoğlunun itirazı nebiliğe değil kafadaki peygambere hiç değil, elçiliğedir
İş bu ya! Elçide ilk şart, içinde bulunduğu aynı topluluğun ferdi olmak şartıdır
Ve bu yüzden Mekke Müşrikleri, içlerinden çıkan elçiyi kabul etmediler
Senin bugün sırf kafada yer verdiğin o peygamberi(!) kabul etmediler değil!
Hal tanıdık. Aynen senin şu gün içinden çıkan elçileri kabul etmezliğinin hali

Sonuç:
Yazılı Kuran’daki nebi ve elçi hitaplarını ‘peygamber’ kelimesine eviriyorsun!
Bugün de elçiye karşı rolünle 21. yy. müşriği olarak evvelkilerle farkın nedir?
Fark YOK! Çünkü ‘Papirüs Alimleri’ müşrikliği sadece tarihten izah ededurdu hep
Tamam örneklikler doğru fakat benzeşlikleri niçin atlanıyordu? Oysaki FARK yok!


İşte Şimdi İsra 94!
(Kendi Anlamım/Tevil:)

İnsanoğlunda kendi hidayetine engel, kendi içinden bir elçiye itirazıdır*
Çünkü bulunduğu çağın toplumu içindeki birini ‘elçi’ kabul edemiyor!
Bu yüzden -ezberlediği mazideki nebinin referansına ‘peygamberim odur’ diyor

[İsra 94’ün bize ne demekte olduğuna hemen dönecez ama burada şu:
Resul yerine de peygamber diyen Diyanet! Bu hitap sana:
Allah, hitabında ‘nebi, elçi, Allah Rasulü’ dese de küllünü ‘peygamber‘e evirdiniz
Resullüğü, sultanıza tehdit gördüğünüz için nebinin risalet vasfını örtüp,
bir tıkla peygambere evirerek bir erişilmezlik ölçüsüne sarıp onu sınırladınız
Kesintisiz akan risaleti unutturmak cürmündesiniz! Şeytanlık size vız gele!
Ayetlerin orijinalinde (ve Kuran’da) ‘peygamber’ lafzı hiç geçmediği halde
düzinelerce, özellikle Diyanet Şebekesi meallerinde niçin ‘peygamber’ geçer?]

Sn. müşrik! Allah, senden bile açığa çıkıyor. Buna kimse sınır getiremez
Nebi de Resullerinden açığa çıkar, dilediği kadar… Buna da sınır getirilemez
Açığa çıkışı ‘kendine yontmayasın’ diye burada resul kolaylığın var. İtiraz neye?
Kendine ördüğün put duvarını aşıp ‘dublör üzerinden’ risaletine ulaşamıyorsun
Dublör senin çalışmadığın meziyetlere çalıştı, karşına çıktı. Hangi aracıymış?
Sana dışından dublörlük eden elçiyi kıskanıyor şu yıkıcı korsan tarafın. Böylece:
kıskandığın kendinsin, biliyor musun? Kimse aciz-korsan nefsini kendisi aşamaz
Elçi bu kadar ki tam içinden! Rollerin hepsini oynayıp ‘kafayı yeme’ diye dublör!
Bu elçi, hem yaşadığın toplumun içinden hem içindeki ÖZ’ünün ta kendisinden
Bu da bir şey mi, Mehdiyi öldürenler var!
Kendi içinizden diye kendiniz gibi mi sandınız, hem de kendinizden gayrı mı?

İsra 94… Bu ayetler evet, şirke işaret eder. Fakat meal verirken vurgu,
işaret ve hikmet göz ardı edilip, ayetler artık çıkar noktalarına çekildiği an,
bu tarz mealler verende anlayış, şirktir. Manasız okuyan da boşa ezber etti!

 

Siyasal islam, kendi egomanyasını pekiştirmek için
DinAyet Teşkilatlarıyla halkı güder, buna da ‘din eğitimi’ der

(Aynını, erki eline geçiren ‘muhalefet’ veya emperyalizme köle diğer ideolojik erkler,
güya farklıymış gibi gösterilen türlü akımlı, türlü modelli güçler de yapar)

Siyasal islam, kendi egomanyası için diyanete -halkı eğitme işi vermek yerine
yoldan çıkmış şu mealleri yazanların ne iblis olduklarını bilip bunları eğitse
o zaman zaten bunun kendisine siyasal islam demezler
Siyasal islam ElifBâcılıktan öte din eğitimi veremez, iman eğitimini de bilmez
Zaten bilse buna siyasal islam demezler. Bunu düzeltmeyen siyasal islamdır
Dinayeti kullanan siyaset, onu niye düzeltsin ki? Bu hali onun eseri değil mi?

 

Siyasal İslamın Şirkle Bağı, Meallerin Böylelerine Takılmasındandır

İsra 56’dan, Araf 194’ten müşriğin ne anladığı…
Zümer 38, Ankebut 61-63: Burada Bize Ne Dendiğini Söyleyelim
Bakara 214, Ankebut 3’te Sizden öncekilerin başına gelenlerin,
sizin başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sanmaktasınız? 


Ey Siyasal Papirüsçü!

‘Bak Kuran’ı terk ettiler, işte bunlar böyledir, bunu Kuran yazıyor işte!’ deyip
kimseyi suçlama! Ne etrafa, ne kimseye sorumluluk paketlemeye çalışma
Muhatap sensin! O sadece sana söyledi! Bana ne söylüyorsun? Gereğini yap

“Bir tek satır kuran ayeti var mı sizi ve fikirlerinizi kuvvetlendirecek?” diyor
Diyoruz ki bir şeyin kanıtlanabilmesi için o etkinin sende karşılığı olması şart
Yani sende Kuran var mı? İlkin buna bakmak lazım

Kanıtlanacak olanın, karşındakinde de ARANILAN ŞEY olması icap eder ki
ancak o zaman bu örtüşmeyle kanıtlanmış ola! Gör ki o da ne kadar aradıysa

Konuda bir önceki yazı PAPİRÜS Nedir? VAHİ Nedir?
 
/Okyanusta Şadırvan. 2015

_______________________________________________________

İlgili Yazılar
 
ŞİRK Nedir? İyi Anlayalım!
       İNSİCAM (2) Senin Sana İrşatın, Sana Hidayet Olur! (Özet Yazı)
       ASIL HURAFE Nedir? 
       PAPİRÜS Nedir? VAHİ Nedir?
              Bu Çağ Çoktan Kapandı. Hiçbir Karanlık Çağ Bu Kadar Uzun Koşmadı
              HUYLAR ve İKNA (1)
              PAPİRÜSTEN kastımızı anlamayanın İNANCI BATILDIR
       Mevcut İnancının MÜNKİRİ Olmadan Hakk’ın Dinine Giremezsin!
METOT NEDİR? Niçin Her Devir İçin Değişir? (ÖZET YAZI)
       İMANDA YETERLİLİK
       SPARTAKÜS Ben Olurum! “La İlahe İllallah”
       Siyasal İslam Nedir? (Siyasal islam zımbırtısı Nedir?)
             Siyasal İslamın Şirkle Bağlantısı
 
BİLGİ Nedir?
       Bilgi, KABUL’ün Sonucu… Kabul Ettiysek Uygularız
       Aradığın Şey Kesinlikle Gösterilmiştir
       DUR Bi Dakka! Neye BİLGİ Diyorsun?
       BİLGİ ve EĞİTİM ÜZERİNE Kısa Kısa
       Kavramları KENDİSİNE ait olmayan kimse, DÜŞÜNCEYE mağlup olur
       KAVRAMLANDIRMA Nedir Peki? (Anlamakta HIZ, Kavramlandırmadır)
       Yemeği BİLGİYLE mi Yiyorsun? SALGIYLA mı? Salgının icrası bir eğitimle mi?
       HARF ve MANA
       İnsan ve Hayvan
       PAPİRÜS Nedir? VAHİ Nedir?
       Tazı ZEKA! Tazı MANTIK! (BilgiCİ Kişinin İç Yüzü Nedir?)
Sanat. NEDİR SANAT? Nedir Bilim?
BİLİM Denen Neymiş? (Bilimde Rolü Kime Veririz?)
    TEKNOLOJİYE Secde Etmiyor Muyuz?
    Hangi TIP, Hangi BİLİM?
    BİLİM Kendini Aklıyor!?
    Yapay ZEKA Diye Bir Şey YOKTUR
    Gelişmiş Toplumu Neyiyle Ölçersiniz?
BİLİM Denen Neymiş? Bakalım (2)
 
AKIL Nedir?
        MANTIK Nasıl Çalışır Ve Zihin Kendisini Niçin Göstermez?
        ZİHİN İŞGALİNE ‘DUR!’ De
              ZİHİN İşgalinden KURTULMAK
              ZİHNİYET mi? ŞAHSİYET mi? İşte ‘açık ara’ Ayrıntılar
        BİLİNÇALTI Nedir?
        Düşünce ile DÜŞÜNMEK Arasındaki Fark (1)
              Düşünce ile DÜŞÜNMEK Arasındaki Fark (2)
              Düşünce Başka Şey, DÜŞÜNMEK Başka Şey… (3)
              1- Düşüncenin Pankartları
              2- Düşünceler Zihin Alanımıza Düşerler. ‘Düşünmemiz’ Bunları Karşılar
              3- Düşünce bir yerlere zaten disiplinsizce gidiyor. Görevi istekler taşımak!
       FİKİR Nedir? Fikirle İdeoloji Arasındaki Fark! 
              FİKİR Nedir? (2)
       RUH Nedir? Niçin Ruhundan Haberin YOK?
       KAFAM KARIŞIYOR!
       KÖTÜLÜĞÜ “PAYLAŞMA!”
       Aradığın Şey Kesinlikle Gösterilmiştir
       ANLAMAMAK Diye Bir Şey Niçin Yok? Şunun İçin Yok:
              Demek ŞAİR, Demek FELSEFİK! Peki, Kim Bu?
              Anlayıp da işine gelmez ‘Ayar Verici Tiplere’ toplu cevaplar
 
NECE? Bir İnsanı Tanımak İsterseniz Gündelik Dilden Konuşmasını Ölçü Alın
       
NECE? (2) Kuran Diliyle Anlatmak Kadar Saçma Bir Teşebbüs
       
NECE? (3) FELSEFECİ gibi’ Diyor!? Sanki Büyücü!
       
Niçin Bir Şablona Sararız Ki Yalın Bir İfadeyi?
       
ANLAYIŞI KIT Olan, Sözü Alfabede Arar
       
ANLAYIŞI YASAKLI Kimseler ‘Sembollere Takılı’ Yaşar

Kelimelerde ayrıntı için Şadırvan Kavramlar Sözlüğü

Index

Comments are closed.

Translate »

Index

Index