İNSİCAM (2) Senin Sana İrşatın, Sana Hidayet Olur!

İNSİCAM (2)

 

 

 

 

Senin Sana İrşatın, Sana Hidayet Olur!


Az önce değindiğimiz önemli konuyu -insicam üzerinden birazcık açalım
(Önce şu:)

Kendinde Bir Üstünlük Mü Seziyorsun? Doğrudur! 

 
O halde bul ve kanıtla!

Senin ‘SEN’ olduğunu göster! “O BENim işte!”

Kendine ulaşmak, kendi güzelliğine ulaşmak mı istiyorsun?
Fakat sendeki güzelini nereden bileceksin!

Kendinde hangi bir güzel şey arıyorsan
bunu ilkin bir başkasında görmedikçe ve görsen de KABUL etmedikçe
o güzeline ulaşamazsın güzelim!

Şunu çok iyi kavrayasın ki:
Kendisinin ‘aslında sen’ olduğunu sana kanıtlayan alemdeki tek şey,
işte senin bu Ustandır! İrşat, bu yüzden dışarıdan(hariçten) değil, içtendir
Amma.. sana bu içini dışarıdan gösterecek olan ‘karşındaki bir usta’dır
Karşısındakinde kendini göremeyip secde (biat etmeyene) Şeytan dendi

 

 

 

Hayat İNSAN’la öğretir!
Başka yerden öğrenen hiç olabildi mi?

 

Kim kime ne öğretiyorsa öğrettiği o değerli şey kadar senden üstündür
Sana bir de işin temelini öğretmişse.. yani artık KENDİNİ ÖĞRENMİŞ isen
işte o öğretenin kulusun!

Bir kimseye:
Müstekbirlere köleliği terk et, kendini öğretene kul ol’ desek tınmaz
Ve tersini yapar da ‘İnsan’a kulluk mu? Ne münasebet!’ der. Münasebet işte:
Allah, İnsan’dan açığa çıkar da ‘secde et buna*¹’ der. Al sana münasebet!

     (*1) Secdeden kasıt Biattır. Biat: içsel secde, gerçek secde…
     Ritüeldeki secdeyse biatın dışa vurumu

 


Öğreten Rab’dır. Rabb, ustanda gördüğün… Rabbına kul, ustana biattasın
Ustanın cismi sadece sende bir tasavvur! Kendinden üstün biri olduğuna,
‘doyumsuz bir doygunlukta’ İKNA OLMA sınavındır o insan
İman budur! İnsan’a iman üzerinden şarta bağlanan sanatsal vurgu budur
Gerçek öz-bilgi akışı, bu yolla gerçekleşir. İnsanı kabul etmek bu demektir
KABUL ETMEDİĞİN ŞEY OLAMAZSIN. Kabul etmediğin levele geçemezsin
Kabul etmeyen, İnsan’a geçemez. Kendini insan sanır hatta çevresindekileri!
Usta, sende henüz açığa çıkmamış insanlığında, ‘insanlık mayandır’

Çoğu muhterem anlamıyor da ‘kula kulluk’ sakızı çiğniyor. ‘Bu olmaz!’ diyor
Sanki şunu bilmiyor mu ki -yaratan, kula kulluk istemiyor, istemedi de
Böyle isteseydi cennettekiler ‘birbirinin kulları’ olmuş olurdu!
Oysaki tam tersine cehennemdekiler ‘birbirlerine kulluk’ içindedir. Kısaca:
Başarmışlar ve iyiler, kendi aralarında birbirlerinden kulluk beklemez
Fakat birileri birilerinden üstündür! Değerler birbirleriyle mukayese edilirler
Değerler, birbirleri karşısında secde vaziyetindedir
Sakla-saklama, bu böyle. Hayat, değerler yarışı
Birilerinin (yani taşınan değerlerin) üstünlüğünü kabul etmemek şeytanlıktır
Yani Şeytan’a inanmıyoruz desek de halimiz bu! Üstünlüğü kabul etmedikçe

Üstünlüğün kabulü, sadece konu Allah olunca değil ki! Üstün olanı kabuldür
Sadece allahın üstünlüğünü kabul ederim demek, O’nu görmediği içindir ki!
Görse O’nu da kabul etmeyecek! Zaten de görüyor! Herkes Allah’ı görüyor!
Kabul etmediği aşikar olan sınıra kadar görüyor, ilerki testlere gerek var mı?

İnsan’ı kabul etmeyenlerse hakikate adımını atsa bile
orada ‘Hakkın kulundan istediği huy-itaat ve ölçü duvarına’ yüzlerini çarpar
‘U’ dönüşü de olmayan bu hakikat aleminde artık: ‘EY ADONAY!’ (baknz.)
deyip debelenip durur. Allah muhafaza! Böyle olmamalı dostum!
Öğretmen anlatınca bi parça bilgi, ‘temsilen’ tabi ki öğrenilir
Fakat öğrenmeyi örtmek için ‘kabul etmede’ direnişimizi sürdürürüz
Çünkü öğrenen, öğretenin kulu olacaktır da ondan!
Yani insan öncesi yapımızda dönen dolapları, bizden evvela bilen var
İşte bilgi, bunu BİLMEK bilgisidir. Gerisi tıraş! Adaletse adalet bu!

Yaratanın ‘yarattığında açığa çıkacağına iman etmeyenmüşriktir
Şirkin bu tanım dairesinden başka bir tanımı ne oldu ne de olacak!
Yaratılan, yaratanı açığa çıkarmaya! Ki insanoğlu İnsana secdeden firar ede!
Müşrik, son tahlilde ‘sadece dilde inkar etmeyen olarak’ münkirle aynı tiptir

Müşriklik kuramı, bu anlayışın üzerine temellenmiş bir bahane ideolojisidir
‘La İlahe İllallah’ı (kelime-i şahadet) ezberciliğiyle kavramlaştıran bunlardır
‘La İlahe İllallah, ‘kelime-i şahadet’ değildir. Ne kelimesiymiş?
Bunu, TEVHİT kelimesi olarak zihne yerleştirmek dahi imanla alakasızlıktır
Tevhid, bunu hal olarak yaşayan muvahhidin ispatlamakta olduğu duruştur

 

 

BAKALIM Kİ BİR AYETE, GÖRELİM Kİ OKUDUĞUMUZ NE?


“Sizden öncekilerin (sizden önde gidenlerin) başlarına gelenler

sizin başınıza gelmeden Cennet’e gireceğinizi mi sandınız? /Bakara 214, Ankebut 3″

Papirüsçü müşrikler bu ayeti OKUyamasalar da
bu ayet, şirk hakkındaki izah ve tüyoların en kapsamlısının altını çiziyor:

(Şirk) “Sizden öncekilerin başına gelenlerin,
SİZİN BAŞINIZA GELMEDEN (yani aynı ‘kabul sınav’dan geçmeden)
cennete gireceğinizi mi sanmaktasınız” ayetine muhatap olamamışlara!
Şirk, ‘görünen insanı kabul etmek sınavını’ bugün kendilerine değil de
‘sadece 622 Asr-ı ashabına has sayan’ kurnazlara!
İtaatle sınavı, gene ‘sadece 622 Asr-ı ashabına’ has sayanlara!
Miraç gerçeğini de gene ‘622 Temmuz Nebisine’ ihaleye verenlere! Eee..?
Sonra ne kaldı? Elde var Papirüs.. dilde var papirüs! İnsan nerede? Yok!

Kitap İnsan’dır. Orada secde etmeyen burada da etmiyor işte! İman İnsana!
Şirk, papirüslerden yontup anlayışımıza yamadığımız peygamberlere!
Şirk, papirüslerden kafamıza piyeslediğimiz hadiselere ve kahramanlara!
Bizden öncekilerin başına gelen ne peki? Aç kalmak, eza görmek mi?
“Bunu Horasan’ın itleri de yaşadı-yaşıyor”

Ayet açıkça diyor ki: “Devrin Resullerine iman üzerinden ram olmak şartı,
(yani sizden öncekilerin başına gelip yaşanan mutlak hadise)
hangi devirde bulunursanız bulunun sizin de sınavınız olmadan,
bu sınavı YAŞAYARAK geçmeden ‘cennete girmeniz’ hiç mümkün değil*
Var mı bunu okuyamayan?!

Nebilerin tüm insanlığı o dönemlerde geçirdiği sınavdan
(temel hadise ‘Şeytanı soktuğu, ashaplarını geçirdiği’ sınavdan)
her devirde herkes mesul olduğu için; aynı nebi, son resulleri üzerinden,
bu sınavı herkeste her devirde ‘tek-tek yapmaya’ devam eder
“İnsan’a iman ediyor musun-etmiyor musun” sınavıdır bu
SEN BUNDAN MUAF MISIN? Resuller bunun için kesintisizdir

“Ey İnsan! Ya Resul! Ya Muhammed! Ya Sin! Ey Kulum!
Sana itaat etmeyen bana biat etmemiştir*
“Sana iman etmedikçe bana iman etmemişlerdir. Secde İnsana..!*

 

İman hareketi, sonsuz bir döngü, sonsuz tekrarları kapsayıcı bir tatbikattır

 

Cehennem, işte bu sınavdan kaçanlara… Kaçıldıkça da cehennem!
Hüsran, bu sınavı yaşamamak için DİN UYDURANLARA!
İnsanı reddettiğinden aşık olamayıp (uzanamadığı ciğere ‘şirk’ diyenlere!)
İşine öyle gelenlere…
Cehennemde de olsa “bu sınavı kabul edecek de edecek”
Resuller bunun için kesintisizdir! SEN BUNDAN hangi torpille MUHAFSIN?
Muhammed hareketi, sonsuz döngü olduğundan resuller olarak tekrar eder
Ashap hareketi de sonsuz döngüdür, resul namzetleri olarak devam eder

(Sizden öncekilerin başına gelip yaşanan mutlak hadise*)
İfadeleri çok dikkatle takip edilmesi gereken bu uyarıyı, bu işareti,
merkez anlamda ortaya bu netlikle koyan olmamıştı
Ayet aynen bunu söylediği halde bunu sadece ‘çekilen sıkıntılara’ atfeden
bir ayet olarak görmekle asırlar geçirdik. Dinin başındaki cahil ruhbanlar:
siz de ashap gibi ‘sıkıntı çekmeden’ cennete giremezsiniz, şeklinde ele aldılar
Oysaki her devirde sıkıntı çekmeyen mi vardı!
Burada ayetin bize anlattığı işaret neydi de bu görülmemiş oldu/anlatılmadı?
Günümüzde ‘manevi-maddi horlanma, evlat acıları, hastalıklar’ yok mu?
Bu sıkıntıları yaşayanlar bu ölçülerle ashap olmuyorlar, resul olmuyorlar!
Kaldı ki ‘sıkıntı’ kelamı de geçmiyor orijinalde. Sadece ‘başlarına gelen’ diyor
Başlarından geçen ne idi? Dost Ebu Bekir sıkıntı mı çekti? Çektiği neydi?
Ki anlatılan ‘sıkıntı’ değil işte. ‘Başlarına gelen’ diyor!
Ama çevirenler sıkıntı kelimesine çevirdiler. Kendi dünyalarıncaya…

 

Tıpkı Niche’nin sözünde geçen ifade: ‘Hepiniz Kendi Acınızı Çekiyorsunuz’


Niche’nin
‘Hepiniz kendi acınızı çekiyorsunuz, benim acımı yaşamıyorsunuz’
demesi gibi…
‘Kendiniz yüzünden acı çekiyorsunuz,
insanın amacı yüzünden değil’ manasında
‘Kişiselinize dokunduğu, sizi zorladığı için acıtan acının nefsindesiniz

Bense yüce can noktamı (sizin bu kişisel savaşlarınızın sahnesi olan) nefsimden
ayırmamın mecburiyeti üzerine bir yürüyüşün acılarını yaşıyorum’
diyor
“Derdim, şart olanı yapmamın sonucudur”
diyor, kendimceye çevirecek olursam
Ama Niche’yi ve diğer hakikat arayıcılarını tanımış olmadan çevirecek olan birisi:
‘Bana acımıyorsunuz da kendinize acıyorsunuz!’
manası çıkartırdı sözünden

Konuya dönersek ‘sizin de başınızdan geçecek’ denen sınav,
ram olmak emri mecburiyetinin ağır nefs çalkantılarıdır: “Sana itaat etmeyen
bana biat etmemiştir*/ Sana iman etmedikçe, bana iman etmemişlerdir*
En sınav şartıdır başlarından geçen. En zor sınav. En üst düzey BİAT
Yani secdenin sebebi biat… 
İman, bilgiyle olmuyor! Şeytan olduğunu ‘ilkin kabul sonra retle’ oluyor
İspatı biat. Biatsız secde olmaz, anlamsızdır. Secdesiz biat olmaz geçersizdir

‘Sizden öncekiler’ vurgusunun diğer derinliği, ‘sizin bir önceki haliniz’ demek
“Senin şu mevcudunun bir sonraki aşamaya geçmesi” ancak secdeyledir*²
İnsanoğlunun bir önceki hali, bir sonraki hal-i aşamasına secde eder
Mevcut hali, bir aşama sonrası haline biat eder! Miraç’ta olan da budur
Miraç, ömrümüzdeki şu dünya nizamının 1 dk.lık (hakikat) kesitidir
Makam-mevkiye bükülen tipler, bu gerçeğimizi halbuki daha rahat anlamalı
Üç kuruşa beş takla atan tipler bunu şıpkacık anlamalı
Papirüs Kafa Komitacılara Şunu Sorarız:

     (*2) Reenkarnasyon Yok. Niçin yok, baknz.
 
 
 

Şu Üçü Tıpatıp Birbirinin Aynıdır: Selefi, Müşrik ve Deist!


‘Ben kendime müridim, kendim de bana. Yoktur benim mürşidim’ laftır ve

Adem’e secde etmemenin sürüklettiği başıboşlukta cazibeli atardır
‘Papirüçülük lugadalarıyla’ olmaz bu işler. Allah’ın resulleri işte bunun için
Biri sana dublör (yapamayacağını yapan) olacak haliyle tabi ki baştan
Seyret hallerini, gör ‘bir’inde…
Batıcı deistleri ikna edersin de Doğucu müşrikleri ikna edemezsin
Oysaki ikisi de aynı! Teknik olarak, noktasına virgülüne kadar aynıdır!
Şu üçü tıpatıp birbirinin aynıdır: Selefi, müşrik ve deist!
DinAyet Komitasının pratikteki dini selefiliktir, artık anla! Ehlisünnet, laf!

 
AŞK NEDİR’İ, sözle tanımlayamayıp ama ‘İnanç Nedir’de temel şartı,
kelime-kelime Hakk’a sipariş verip cevap için sahife tükürükleyken ümmiler,
inanılacak olan HER ŞEYİN ‘yazıyla vitrinlendiğini’ iddia edenler:
(hani sanat büyük sır ya!) “Bu sırrı ‘okuduğum yazıdan’ rica edeyim” diyor!
Okursa yazı ona bir şey diyor: “İblis Adem’e secde etmedi büyüklendi” diyor

Şeytan kadar ümmi var mı acaba! Çağın kravatlı teröristi, en ümmi kişisidir
Elbette ki ÜMMİLİK, asla alfabesizlik değil.. tam tersi. Alfabecilik!
Emri yerine getirmeyen ‘OKUNTUCU TİP İNSAN’ın, alfabe okuyuculuğu!
Bu okuntucu kişi ‘kendinden başka’ her şeyi, her dili, her alfabeyi de okur
Tıpkı İblis gibi! İblis de her şeyi bilir! Kendinden başka her şeyi bilir!
Neyin KENDİ olduğunu bilmez ama! Anlayanadır sözlerimiz:
“Bu sınavı YAŞAYARAK geçmeden ‘cennete girmemiz‘ hiç mümkün değil”
Cehennem, işte bu sınavdan kaçanlara… Kaçıldıkça da cehennem!
Kaçtıkça Şeytanlık…Resuller, işte bunun için kesintisizdir. Her şey örnektir!

 

 

 

Biatsız secde olmaz, anlamsızdır. Secdesiz biat olmaz, geçersizdir

Adem’e secdede mecaz, insana biatın karşılığıdır. Gerçek secde, biattır
Ritüeldeki secde, bu biatın dışa vurumu olur. Secdeden kasıt nettir, biattır

 

İblis secde etti mi? Evet, etti!

 

Secde edişi ‘İnsana’ olmadığı için SECDE’si kabul edilmedi
Secde etmediğine değil.. İnsana secde etmediğine vurgu yapar ana-kitap
İblis’in secde ettiğine papirüste rast gelemezsen camilere uğrayıver bi!
Seccadelere, halılara, posterlere secde pozları veren biatsızlara…

Hani sadece bilgisi lazım geldiği için papirüsü ‘barkot okuyucuya’ tutarız ya!
Zaten ÖĞRENMEMEK İÇİN barkot okuyucuna okutturuyon şu papirüsü
Kendin OKU da gör “barkot okuyucu yanın” kimmiş?
Papirüste “daha hangi gizli mürekkepler” varmış?
Papirüste namaz (hadi ki) yazmasa ne çıkar? Sana diyo ki BİAT ET İNSANA!
Ettiysen ‘namaz nedir’ çözdün! Etmediysen papirüsün barkotunu oku dur!
Botaniği papirüs olanın, şirktir mahsulü

 

İblis, İTİRAZINI papirüse yaptığı için mi cezalandırıldı, yoksa

İnsan’ın huzurunda (onu ret-kabul) sınavına çıktı da mı kaybetti imanını?!
 

Niçin bunu ‘geçmiş olmuş gitmiş bir hikaye’ olarak okuyorsun ki!
Allah’ın bize hikaye borcu mu var! Sanat nedir? Masal anlatana sani denmez
Sani dendiğine göre burada sana bir masal değil bir tüyo var, bir sanat var!
Bak tarihe! Hangi bir sahnesi ‘geçmiş.. olmuş.. gitmiş bir hikaye?’
Şeytan’ın ayıbını-yuhunu sana fısıldamasından ‘sana fayda ne?’
Haşa dedikodu olsun diye mi sana bu hikayeyi anlattı!? Şimdi dinle:

Allah, kendisine kurulmaya çalışılan tezgahı gayet bilir
İblis, Allah’a: “Sana da.. kitap ve kurallarına da iman ediyorum” deyince
Allah da (bu firariye:) “İşte KİTAP bu!” diyerek İNSAN’ı işaretle gösterdi ve:
“O halde haydi (biat et,) secde et buna!*
“Hayır! Ben buna biat etmem” diyen KİMDİR?! Bu haberin sana faydası ne?
Papirüste defalarca, ısrarla önüne konulan bu canlandırmada sana uyarı ne?
Hiç mi akletmeyiz Allah, İnsan’ı işaretle:
“Buna secde et öyleyse” deyişini bize duyurmasının lüzumu-manası nedir?
Bu münasebet haberinin sana irşatı ne? Bu irşatın sendeki münasebeti ne?
Bu bilginin sende eşlemesi ne? Bu ikazda sana düşen oran ne?.
Resul dediğimiz, işte bu gerçek sahneyi, senin üzerinde uygular ve kanıtlar!
Papirüsteki bu sembolik canlandırmayı, secdeyi özel ayrıntıyı yıllarca düşün!
Boşa işlere kürek çekme! Burayı kavrarsan bu iş tamam

 

Secde Firarisi kovulurken dedi ki (hani fıkra ya!)

 

“Yanıma Adem’i de ver de ‘iddiamı onun üzerinden’ gerçekleştireyim!”
Ben fıkramı söylüyorum (anlarsan kaderindeki fıkrayı söylüyorum)
Sen ne dersen de! YETER Kİ ANLA! Keşke anla da ben fıkracı olayım

Adem ayrı, Şeytan ayrı, Allah da ayrı bir bünye mi zannetmektesin yıllardır
Üçü de tek bünyede SENDE! Kendini Şeytan’dan ayrı bir gerçek kabul edip
hemen ben insanım demendir komik olan! Allah sendeyse Şeytan nerede?
Sende olan açığa çıkmalıysa Allah’tan önce Şeytan açığa çıkacaktır! Kesin!
Çare: ‘İnsanı kabul edeceksin, mesele bu! Bir insan bul ki burnundan kıl aldır
Ömrün bize hizmeti, bunun dünyada açığa çıkışına bizi şahit etmesidir
Bunu ömürde yaşamazsa ölümde yaşayacak ama çare kaybolacak. (Çare:)
İnsanı kabul edecekti, mesele buydu!
Burnundan kıl aldıracaktı. İşte:
Ademoğlunun kaderi budur! Bu kaderde üçü bir arada ‘iki ucu açık’ yolcuyuz

 

(Günümüzde, namazın papirüste geçmediği iddiası, çenelerde dolaşıyor)

İblis de secdeden firar etmeden önce öyle demişti: Bakıp bakıp kendine

“Bende böyle bir program yok” demişti. “İnsana secde bende yazmıyo…”
“Ben insana saygı duyuyorum ki zaten! Bu secde de şimdi nereden çıktı?!”

Papirüsü tam okuyamamıştı
Allah’a sanki neredeyse “senle böyle bir anlaşmamız yok” der gibiydi
Teşbihte fark yok, şüphen olmasın
İman, gördüğüne iman!.. 1400 yıl önceki takvime teorik iman değil
Zaten kafadaki allahı yerle bir edip GÖRDÜĞÜNE iman etmektir İMAN
Kafadaki peygamberi yerle yeksan edip
baktığı insanda gördüğü Hakk’a şahit olmaktır İMAN. ‘Görüyorum’ YOK!
Kuran dediğin yazılı kitaptan iman hakkında sana tek sorulacak yer burasıdır
OKUlu kitaba geçemeyen cevaplayamaz! Hikayeyi istediğin kadar ezberle!

(Secde bahsi, az aşağıda gene bu sayfada devam ediyor) 

 

 

 

O Halde BİLGİNİN EN TEMELİ’yle Konuyu net olarak ortaya çıkaralım:

 

Sanatın delillendirilmesi olan bilimin bilgisi/bilginin gereği yani başlangıcı,
Adem’in huzurunda ‘ben İnsana secde etmem’ diyeni, kendinde görmektir
Bilginin en temeli, kendinin ‘sadece seccadeye’ secde eden birisi olduğunu,
insana secde etmeyen (o her kimsenin) sonra sen olduğunu anlamışlığındır!
İman, bilgiyle olmuyor! Şeytan olduğunu ‘ilkin kabul sonra retle’ oluyor
“İlim, bilimi kendinde görmendir” sözümüzdeki manada izhar budur
Sanat, bilimin delillendirilmesiyle böylece açığa çıkarak devam eder
(Bu konu burada netleşir: Bilginin gereği yani başlangıcı ‘temel hadise 2′)

 

 

‘SECCADEYE SECDE’ eden, BİLGİYİ Bilmemiştir! BİZDEN DEĞİLDİR!

 

Şeytanını kendine secde ettiren arif, NAMAZI KILMIŞTIR!
Emri anlamamışsa ‘rabba secde’ ettiğini sanan, ‘seccadeye secde’ etmiştir
Adem’e secde etmeyen bir İblis olduğunu “yama aklıyla” örtüyor demektir
Secde firarisinin Adem huzurunda emrolduğu hükmü senin yürütmen nedir?
İnsanın, secde firarisi karşısında emrolduğu hedefin iddiasını kanıtlamasıdır
Bu firari’ye kendi gerçeğini (İNSAN’ı) tanıtmasıdır!
Adem’e secde et* emri, eşittir: Şeytanı kendine secde ettir emri demektir
Kimsin?

İnsanım/Ademim diyemiyorsa secde firarisi olan Ademoğludur. Bak şimdi:
Müftücü dil, dillere şunu pelesenk ettirdi: “3’lü testis’miş! Hrıstiyanlık’mış!”
Ama ilimde yeri olan bu emri, Hrıstiyan kendi sloganında değişik söylüyor:

‘Baba-Oğul-Kutsal Ruh adına!..’ Ne var bunda?! Doğruyu söylüyor işte
“Adem-Ademoğlu-Rahmani Ruh (yani Adem’den açığa çıkan Allah)” diyor!
Bizler elbette Müslümanız. Fakat Hristiyan’ın (şununa) karşı oluş, hangi ilim?
Müftü kafada, DinAyet teşkilatlı müşrik kafada ilim ne gezer? İşte ispat:

‘Baba-Oğul-Kutsal Ruh’ aslında sana olan/sende olan ayetin/işaretin mealidir
Ama bozuk mealdir. Halk bunu kendi kıt aklıyla anlayıp dil etti. Böyle olunca
Müslüman, kendine inen kitaptan ‘bu bozuk meale’ cevap verdi: Bakara 116/
‘Allah, kendisine çocuk edindi dediler. O münezzehtir*
Allah, o dönem hakikatli bir Hristiyan’ın ‘baba-oğul’ sembolünden kastı bilir
Fakat sırrı söylememek için bunun yerine ‘baba-oğul’ dense de kabul etmez
İfadede bir sırra atıf olsa da bu böyle denmez. Avama sızan söz, lafa döner
Avam da (haşa Allah çocuk doğuruyor) manasını yayar, söyler, söyletir
Mesele bundan mütevellit. Konuya en mükemmel cevapsa İhlas Suresidir
‘Sen bile hiç doğurulmadın, hiç doğurmadın anla ki nedir bu sen, aklet!* der
‘Gövdeler doğurur, gövdeler doğurulur. Sen gövde değilsin, İhlastasın* der

 

İhlas Suresi, SANAT Suresidir

Yazılı Kuran’da İhlas suresi olan sure, OKU’lu Kuran’da SANAT SURESİdir

 

HİÇ’liği, sanki muteber bir payeymişçesine öğrenmişiz
Daha henüz ‘VAR’lığımızın ne olduğunu öğrenmeden

İnsan bir varlık! Amacı bunu kanıtlamak. Kanıtlamazsa asıl o zaman hiç!..
Kendi gölgesini, zannını her zaman teşhir edip kanıtlıyor da
aslına gelince mi hiç oluyor? Hiç olana ‘HİÇ!’ iner mi? Buna ‘hiç’ mi inmişti?
Hiç olana dava, amaç verilir mi? Hiç olanın varlık aleminde işi ne?
Hiçlik kanıtlanamaz, yokluk kanıtlanamaz!
Yok olan bir şey, onu yok edeni bile nasıl kanıtlayacak ki!
Ölen ölüyor, yok oluyor! Kendisini yok edeni mi kanıtlamış oluyor?
Demek ki bunu dahi kanıtlamak VAR’lıkla mümkün!
Yaşarken mümkün ve demek ki emir YAŞAMAK, yaşarken YAŞATMAK!
YOK ve HİÇ olan bir şeyin kanıtı da kanıtlaması da yoktur. Kendi de ‘yok’tur
Kendi olmayan, ‘kendinde de hiçbir şey yok’ kabilindedir
Hiçlik tanımı yanlış anlaşılıyor!

İnsanoğlunun ASLI İNSAN, hiçliği insanoğlu… Bu hiçliği yırtıp
İNSAN olarak VAR olanı gösterip ASLINI yaşayıp kanıtlayacak!
Bunu kanıtlayarak ‘yaratılış amacına’ ulaşacak! OKU’nun emri-manası bu!

 

TEMEL HADİSE, İnsanın ‘secde firarisi karşısında’ iddiasını gerçekleştirmesidir

Bilginin gereği yani başlangıcı ‘temel hadisedir’. Böylece ‘temel hadise’
İnsanın ‘secde firarisi karşısında’ emrolduğu hedefin iddiasını kanıtlamasıdır
O TEK HADİSENİN her an gerçekleşmekte olmasına HAKİKAT,
gizlenişine SANAT.. bu sanatın delillendirilmesine de BİLİM diyoruz
İlim, baştan beri hayatta her an yaşanan ‘o tek hadiseye’ şahit olmaktır
İLİM, “evrende senin ‘her yerde bulunarak’ yaşadığına” şahit olmandır
İLİM, Bilimdeki (B’yi/ Korsan Ben’i) kaldırmandır. Nasıl yaparsın?
Kısaca: Hayatta ‘HER AN (sanatla gizlenen) O TEK HADİSE’ zuhur eder
Bilimde sonuç budur. İlim, bilime ‘kendinde şahit olmandır’
Bilim, sanatın delillendirilmesidir. Sanat, VARlığın müspette açığa çıkışı!

“Bilgi” kelimesiyle kast edilen o şeyi bilmek,
mutlak olan bu temel hadiseye, ilkin kendinde şahit olmakla mümkündür
Ki böylece ilim, “bilime kendinde şahit olmak konumuyla” tasnif kazansın
Mutlak, her an yaşanmakta olan TEMEL HADİSENİN varlık iddiası demek…
‘Mutlak olanın anlatılması,
bir şeyin batında oluşunun kanıtına ‘zahirdeki sürgitliğinin’ gösterilişidir
Perde arkasında yaşanmakta olanı, perde önündeki varlığıyla göstermektir
 

Temeldir ki evrenin çalışma dengesi, makroda-mikroda aynı işleyiş yasasıdır
Buna MUTLAK diyoruz. Mutlakta tanımı ‘bu temel üzere’ okuduk ve yazdık

Hayatın ya da bir hayat ölçüsünün mutlak olup-olmadığı ya da
ahiret denen ortamda o şeyin olup-olmayacağının ispatı,
o kural ve esasın bu dünyada da olup-olmamasıyla tam bir ispat kazanır
Mutlak demek bu demek!.. Tüm alemlerde aynı kuralın esas teşkil etmesidir
Esas her boyutta aynı anahtardır. Usül, alemler arası çilingirdir

MUTLAKLIK, hayat hadiselerinin birbiriyle aynı işlemle akış paralelliğidir
İMAN VE DE DİN, İŞTE BU MUTLAKLIĞIYLA BİLİMSELDİR!
(tıklanırsa bu bölüm genişler) ‘MUTLAK Nedir üzerine’ ayrıntılı açıklamalar


OKU’nun Açılımı NEDİR? Tüyosu İhlas Suresi…

İhlas Suresindeki İşaretini, Kendinde Kanıtlayacak!


İnsan’ın aslı ‘İhlas Suresi’dir. İnsanda İnsanlık yürüyüşü bunun için…
Dinin tamamlanması olan ÖLÇÜ, bu işarettir. Din, bu üzere tamamlanmıştır
Aksi taktirde cahiliye devranında bir ‘nüfus müdürlüğüne’ kayıtlıyız!
Kaydı buradan silip İhlas Suresiyle ‘pasaport’ sahibi olmak, kendini bilmektir
Başka da din, başka da gerçek yok!
Başka da seni anlatan bir sure-i sanat yok! Sanat ‘İhlas Suresi’dir!
Sanat Suresi… Sanatçıya tabi ki!

 

İhlas Suresi, Muhtevaya En Mükemmel Cevap!


‘Sen bile hiç doğurulmadın, hiç doğurmadın anla ki nedir bu sen, aklet!*‘
der
‘Gövdeler doğurur, gövdeler doğurulur. Sen gövde değilsin, İhlastasın*‘ der

İnsan mıdır, insanoğlu mudur? Bu tartışma her ne ise? Ama şu ki:
Kendisini İhlas Suresiyle muhatap kılmış olanlar İNSAN’dır
Buradaki sanatı anlamamış kimlerse bunlar da insanoğludur

Papirüsten motamot çeviriyor: İnsan nankör müş?
Oku İNSAN’ı ‘Sanat Suresi’ olan İhlas bölümünden.. kimmiş nankör?
Nankör olan İnsan olabilir mi hiç? Kör olan İnsan mı? İnsanoğlu mu?
İnsanoğlu, surede bildirilen nimetlerine kör olduğu için nankör!

‘Nimetlerimi üzerinizde görmek istiyorum*’ Bu nimetler NEDİR?
‘Üzerimizdeki nimetlerini tamamla*’ Bilmek isteyen İhlas Suresinden öğrene!

Her kim insan nedir, malumat bari edinmek istiyorsa İhlas suresini okusun
Orada insanın özelliklerini anlatır
Allah’ın özellikleri, vasfı, esması diye yüzyıllarca talim ettirildiğimiz şey,
aslında İNSAN’ın HAKİKATIDIR
Kimimizin bu yazımıza hoplaması nedeniyle Kuran, gerçeğini mi değiştirsin?
İhlas suresindeki bu sır ve sanatın böyle olup-olmadığını
yöneticinize, mürşidinize, ustanıza sorun. Bilebilen ustaya selam olsun
Ustası olmayan kimselere de Şeytan’ın ustalık etmesi hayırlı olsun,
bakalım nere varacaksa sonu?
Kopyacı Çene, işkembeden sallıyor: ‘Bir lokma bir hırka’ misali gibi… HİÇ İMİŞ?

 

 

İnsan, Sadece Kendi İç Aleminde,
Alemi Kendisine Tahsis Eden Rabbı Karşısında Hiçtir

Hakk karşısında hiçtir, Halk karşısında değil
Halk karşısında hiçliğini değil, VARlığını kanıtlayacak!
Hakk karşısında duruşu tescillendiği an,
o insana “halk içinde ‘VARLIĞI’ iddia ve temsil yetkisi” verilir
Velhasılı mutlak gerçektir ki:
Kişi, Var olmak için “VARLIK huzurunda” HİÇ oluyor!
HİÇ OLMAK İÇİN var olmuyor (baknz. HİÇLİK Olur mu?)

 

 

ŞAHİT OLDUĞUNLA Akittesin! Yoksa Ne Yani!

 

Son Nebinin ‘sadece ismi ve mazideki hatıratına inanmak’ kolaycılığımız
sonsuza kadar ‘resulleri üzerinden tekrar eden hareketi’ bugün reddetmek
ve Allah rasulüne ‘SON TURDA inanmamak’ yetkisi mi verdi yoksa bizlere?
Burada reddettiysek o devirde de reddeden olmuş oluruz… Hayır!
SON SEFER ŞARTIYLA da tüm zamanlarda, her zerrenle, her seferde…

Yukarıdaki ayet, basit bir uyarı değil. Dikkatle okuyalım
Ömrümüzü şu sorgulamayı anlamaya versek yeridir. Şayet ilgiliysek:

O çağda nebinin aslı (dost Muhammed) varken fakat kafasında sabitlediği
(aslen Muhammed amaçlı) dost İsa’ya güya hala inandığını söyleyerek
(halbuki ‘böylece’ aynı zamanda hem İsa’yı hem o anda)
GERÇEK NEBİYİ REDDETMİŞ olanların hali gibidir:
‘KAFADA son peygambere’ iman ettiğini sanıp da
onun her daim güncel aslına (elçilerine) iman etmeyenlerin’ şu halleri…

‘Muhammed’ bir birikimdir. Şu gününde gördüğün Muhammed’i,
papirüsten-siyerlerden-vaazlardan kafana YAMAdığın şartlarla kıyas yapma
Çapın gereği ‘ne kadarını kavramak nasipse’ karşılaşıp göreceğin de odur
Ne kadar Muhammed’sen o kapsamda bir birikim algılarsın karşıda
Dost Muhammed ise bütün Muhammedler’in toplamıdır, bütünüdür
Anlaşılmadıysa bir başkaca daha söyleyelim:
“Sizden öncekilerin başına gelenlerin,
SİZİN BAŞINIZA GELMEDEN (yani aynı ‘kabul sınav’dan geçmeden)
cennete gireceğinizi mi sanmaktasınız!* Ayette yatan temel mana şu:

Haliyle ‘son nebi’den önceki nebilere (şahit olarak) iman edenlerden
bir sonra gelen ‘gene aynı imanlı nesiller-toplumlar’,
nasıl ki (bir sonraki nebiye iman etmek zorunluğu gibi)
bu ölçü üzerinden sınava tabi kılınmışlarsa:
‘Günümüzde ve her devirde tüm İnsanlık, bu AYNI KABUL TAZELEME ve
‘şahit olma’ ölçüsü üzerinden (önceki örnek ‘kitap ehli’ gibi)
‘Her an biat anahtarlı aynı sınavdan’ sorumlu olmakla insandır. Müslümandır
Çağın tazelenmesi böyle olur! Çağı tazeleyemeyen, İblise yenik yaşar
Çağlar her daim yenilenen bir METOTLA yaşanır
Önceki metot, yeni metottan hareket eder. Çağ sensin

 

 

Dost Azrail’i Kendisine Ram Eden İNSAN,

 

Ölüme razı olmazsa dost Azrail’in bile canını alma yetkisi olmayan İNSAN,
dost Azrail’i nasıl ki kendine secde ettirdiyse ölümden kaçan ey Ademoğlu,
kimsin ki “ben insana secde etmem” diyoruz, ey iki bacaklı her yol Paris?
Mevcuduyla şu sen, meleklerden hangi irade bütünlüğünde üstün ki de
insana secde etmiyor?
Melekten üstün olan İnsan’dır, insanoğlu değil. İnsanoğlu eşrefi safilindir
Sefil varlıktır. İnsanoğlu, henüz ‘kendi aklına’ şahit olmamış bir varlıktır

İç-dış ‘tüm irfan ve ekolojik faaliyetleri dost İsrafil’in masasına bağlayarak
Doğa’yı işletme yetkisi verdiği dost Mikail’den de üstün yaptığı şu İNSAN’ın
seni yönetmesi, hayatını nizam etmesi mi şirk?!
Yasalarının işletimine melekeler atayan Allah, onlara bu vazifeyi vermiş ise
melekten üstün kıldığı insana kainatta tasarruf sahipliğini neden vermesin?
Kimse seni kendisine secde (biat) etmeden ‘gerçek yönetimine’ almaz
Meleklerin biat ettiğine sen de biat edeceksin. Şirk bunun neresinde?
Sakın tersi olmasın? Botaniği “papirüs” olanın, şirktir mahsulü

“Ben meleklerden üstünüm” diyorsan önce bir melek olmayı denesen..!
Mesela bir Cebrail ol (akıl ol.) Bir İsrafil ol (fikir ol.) Azrail ol (ölüm ol)
Bunları gördüğünde korkan kişi, İnsan’a nasıl secde etmez mesela de mi?
Yaşatanın yaşattığında açığa çıkacağına inanmayan müşriğin vaziyeti budur!

Melekten üstün olan İnsan’dır, insanoğlu değil. İnsanoğlu eşrefi safilindir
Sefil varlıktır. İnsanoğlu, henüz ‘kendi aklına’ şahit olmamış bir varlıktır
Senin vazife ey hoca! Yazılı papirüsteki lafz olarak Allah geçen tüm ifadeleri,
‘İnsan’ olarak OKUmandır! Muhammed’in ispat ettiği bu oldu. İhlas Suresi!*
Bu sure ‘sanat suresidir’ iyi kavrayasın. Bu sure insanı anlatır! İnsanı-insana…
İnsan soyuttur, görünmez. Gövdeden mütevellit değildir. İnsanı insan görür
Doğuşunla ‘OLDUM’ SANDIĞIN şey, senin en büyük yanılgın

 

 

Allah, Adem’e Eşyanın İsimlerini Öğretti*

 

Masa-sandalye-çek yat mı öğretti?
Esma’larını öğretti (Sıfatlarını İnsana verdiğini) öğretti
Bu sıfatlarla donattığını, İnsandan açığa çıkabildiğini öğretti, bunu kanıtladı
Sen de ‘bu işi okuduğunu’ kanıtlayacaksın kendine. Eşyada tabiat budur!
Eşyanın tabiatı gereği demek, ‘bu sünnetullahın gereği, yasası’ demektir
Asker, karşı omuzdaki ‘kumaştan rütbeye/nefteye’ selam durmuyor
Kumaşın temsil ettiği ‘taşınan uhdeye, sıfat ve kabiliyetlere’ selam duruyor
Nüftede nefteyle taşınan uhdenin tecellisine/eşyanın tabiatına icabet ediyor

‘Allah, Adem’e Eşyanın İsimlerini Öğretti’ ayetindeki mana,
(kullarından, her varlıktan varlıkların hareketinden açığa çıkan tecellilerini)
kendilerinde çıkarıp kanıtlayarak her şeye kendini öğretti demektir
Eşyanın tabiatı gereği demek, ‘bu sünnetullahın gereği, yasası’ demektir

Din, Şeytanını İNSAN yapabilmenin yoludur. İman, Eşyanın İsimlerini saymak
(Allah, kuluna/Adem’ine-Muhammed’ine ‘Eşyanın İsimlerini’ Öğretti*)
Masa, sandalye, çek-yat değil. Bu tecellileriyle İNSAN’dan açığa çıkabildiğini…
Eşyanın İsimleri’ demek, ‘Eşyanın Tabiatı Gereği’ demektir
İnsanın kendi özünde tabii olarak bulunan amaç. Yaşattığının vasıfları…
İşte secdeden kast edilen BİAT, O’nun tecellilerini taşıyan ADEM’edir/İnsanadır

 

Müşrikler, Allah’ın insandan açığa çıkacağına inanmayanlardır


Tonca veri bilen meleklerin hafızası mı aciz de ‘eşyaların adını’ sayamadılar?!
Elma-armut-daktilo-sürahi diyemediler de ‘and olsun biz sayamayız’ dediler
O, insandan açığa çıkma ilmini, insandan başka kimseye vermedi de ondan!

Havanın basıncını, nem miktarını, bereketin taksimatını, toprakların tahkimatını
atmosferlerin adını-şeklini-yapısını-gücünü (şaşırmaksızın) tek-tek bilip sayan,
en teknolojik bilgisayarlardan da en hızlı işlemlerin kodlarını sayan bu melekler,
hangi eşyanın isimlerini sayamayacaklarmış?
Buna rağmen İnsan, meleklerden neyiyle üstün acaba? Ezberlemiş: ‘İrade’ diyor
Geleceğini ‘dünyalık çıkar üzerine’ planlama iradesiyle mi üstün?
Açlık, yoksulluk çekmek, makamsız kalmaktan korkma iradesiyle mi üstün?
Rızkından, güvencinden şüphelenip öyle-böyle davranmayı seçen iradesiyle mi,
kendisine hayvandan da aşağı ömür seçen, ‘neme lazımcı’ iradesiyle mi üstün?
İrade almak üstünlük değil zorluktur. Doğruya İRADE ETMEK üstünlüktür
Tecellileri ezber sayma yetmez, kimde gördüysen o üstüne biat etmektir secde

İroni olacak ki zihin vitese geçe! Boşta olunca -dingil, işgal dişliden rotaSyon
Eşyanın ismi demenin, ‘eşyanın tabiatı olan öz’ün her varlıktan
ama aslının insandan açığa çıkma yasası olduğunu) zaten ifade etmiştik
‘İrade üstünlüğü’ diyoruz ya! İrade üstünlüğü demek,
O’nun tecellilerinin sende çıkışına şuurunla şahit olmaya karar vermek demektir
Adem’e secde işte bunun için

 

 

Peki, Müşriğin Bildiği Ne? Ne Bildiği Şu Gizli İnatta Belli: İfadeye Dikkat:

 

“Ey Muhammed, ‘senden sen çıktığını’ kabul edersen ahlakına zaten inanırız
Sen gelişigüzel söz söylemeyen, gelişigüzel davranmayansın, buna inanırız
Amma senden ortaya çıkanın allah olduğunu iddia edersen sen yalancısın!!”
İşte şirk budur. Müşrik budur. İnsana biat eden kişi müşrik değildir
Çünkü İnsana biat ederek, “Adem’e secde edeceksin” ayetini doğru OKUdu
Şeytanlıktan kurtuldu. Aksi halde müşrik, Şeytan’la şu aynı şeyi söylemiştir:
‘Allah şayet insanla ortaya çıkan olsaydı, benden çıkardı/çıkmalıydı!’

 

SECDE Konusunda (Bu kısma link üzerinden gelmiş olanlar,

konuda sorgulamayı ayrıntılarıyla takip için az geriden başlamalıdır
Cevaplamanın sadece sonucuna ilgi duyanlar buradan devam edebilir)
Fakat normalde okurlara önerim, linkteki yazının tamamını okumalarıdır)

Adem’e secdede mecaz, insana biatın karşılığıdır. Gerçek secde, biattır
Ritüeldeki secde, bu biatın dışa vurumu olur. Secdeden kasıt, biattır
Şirkin temelini buradan ele alan Şadırvan, şirki ilk kez şöyle tanımladı:
“Yaratanın yarattığında açığa çıkacağına inanmayan MÜŞRİKTİR!”
Müşriğin bundan başka net tanımı YOK. Hiç arama!
Dediğimizi yanlışlamalı ki secde etmesin! Secde etmeye ki zalimliğe devam!
Şimdi kimdir Adem’e secde etmeyen? Kimdir seccadeye secde eden kurnaz?
Adem’e secde etmeden ‘rabbıma secde edebiliyorum işte’ diye yutturan?!

Bu şirk terimini (sonraki ve günümüz müşrik müftüleri) öyle içini oyup,
öyle bir karşılıkla doldurdular ki ‘Allah’tan başkalarına tapanlar’daki kastı,
‘şeyhlere tapanlar!’ şeklinde çevirdiler. Uyarıyı, Mekke putçularına atfettiler
Oysa ki eşyanın ismini öğrenen Adem’den ortaya çıkan Allah’a idi biatı kulun
Diğer yönden Allah’ı kendinde açığa çıkaran Adem’e/İnsan’a idi biatı kulun!
Bu itibarla ayetteki uyarı, ‘seccadeye secde edenedir’ Bunlar secde firarisidir

“Allah’tan başkalarına tapan bu secde firarileri, ‘seccadeye secde’ eder
Allah’tan başkasına tapanlar, bunu insana secde(biat) etmeyerek yapar

 

Secde Ne Zor Şeymiş!? Alternatif Din Arıyoruz!

 

Askerlik ne zor şeymiş!? Selamsız tekmilsiz ‘künye cakalamak’ istiyoruz
Adem’e secde etmeden şeytanlıktan yırtmaya çalışıyoruz!
İlla ki secdesiz olacak. Sipariş, bu! Oysaki Secde=BİAD
Hiçbir bilgiyle gerçekleştirilemez şu emir ve OKUmayı tınmazlıktan gelerek,
içine düştüğümüz şu acziyetten bilgi stokçuluğuyla çıkacağımızı sanıyoruz
Etrafta gırla giden piyasa bilgileri toplayıp yamalı algımızca şablon izahlarla
‘edebiyat’ yapıp kendimizi kendimize kapatıyoruz. Avunmak yani…

 

“İnsana secdesiz’ bir din ayarlayamadık kendimize, ömür geçip gidiyor!”

 

Kuralsa her yerde bu! Secdede bu şartı sadece Şadırvan söyledi umuma
Zannediliyor ki acaba kafasından uydurduğu bir reçete mi ne?
Bu yüzden sağda-solda “bilgi” diye kafamızca cazip reçeteler bakınıyoruz!
Ki BİATsız secde yaparak firariliğimizi unutalım!
Bundandır: Metot dışı işlere merak sarışımız
Spiritüalist metinlerin konferansçılığında cezbe arayışımız
Cazip gelme nedeni budur, özellikle avam tabakaya!.. Hayır!
Biatsız secde olmaz, anlamsızdır. Secdesiz biat olmaz, geçersizdir
İman, bilgiyle olmuyor! Şeytan olduğunu ‘ilkin kabul sonra retle’ oluyor
Çünkü Şeytan da Allah’a aynı şartı sipariş vermişti: İnsana secdesiz din!..
Hala anlamadım diyorsun, ne garip değil mi?
SECCADEYE SECDE EDEN BİZDEN DEĞİLDİR. İşte anlaşıla!

Şeytan kulu, ‘İnanan kuluna’ secde edecek, emir gayet açık. Zira:
Şeytanlıkta şeytanlar birbirlerine kulluk içindeyken İnsana secdesizlik niye?


Gerçek secdenin,

‘mekansal namazdaki’ biçimiyle sadece dış görüntü kadar bir ilgisi var

Görünen şekil ve hareketlerden çok öte bir şey olsa gerek şu ‘secde emri’
Yoksa, mürşidin karşısına geçip de ‘el-pençe işi’ değil bu iş
Mürşidin karşısına geçip rüku ve ‘yere kapak’ işi değil bu iş
İnsana secde’nin ne olmadığını söyleyebiliriz işte böyle
Nasıl olması gerektiği sadece senin yaşadığın bir şey olur

Secde ettirmeyi, ilk aşamada ‘diz çöktürmek’ anlamında anla
Levelsiz nefslere ‘parmak ısırtmak’ olarak anla
‘Günün moda deyimiyle ‘şapka çıkartmak-çıkarttırmak’ olarak anla
‘Şapka çıkartma’ kavramı secde için bir örnekse de
ama ORTADA NE BİR ŞAPKA VARDIR ne de ÇIKARMAK!

Gerçek karşısında, 3-5-6 yaşında minik bir evladın karşısında bile
‘ilkel benlik’ iddia etmemek, selam durmak da bu secde için örnektir
Hala ‘benim’ diyorsa nanköre hizmette ısrar israftır denir, cehenneme atılır
Mutlaka birileri birilerine (değerleri karşısında) diz çöküyordur
Bu doğanın kuralı. Körler mağrurdur, bunu kabul etmek, görmek istemez
Tüm bu ‘yabandan varlık iddia etmekten’ vaz geçmeler,
SECDE BİÇİMLERİ olarak başlar… Secdenin ispatı ve son düzeyi,
mekansal namazdaki ritüelin gene aynısıdır görüntü olarak!
Biat: içsel secde, gerçek secde… Ritüeldeki secdeyse biatın dışa vurumu


‘Kestirmeden Söyle’ diyorlar

 

Söylemeye söylenir de sözü kaldırmaya hazır mıyız?
Kaldırmanın kestirmesi, (hani) olmaz da…

İşte, işin biraz kestirmesi (anlayana)
Kulu (İnsan) üzerinden çalıştırdığı sisteme Allah diyoruz
Kendi çalışmasının ismini ise kendinden başka kimse bilmedi
Birbirimize dedektörüz. Ama HAZİNE eşenindir
Lazım olan Ümit, KORKUNUN gerçeğini yaşayanlarda olur
Kendi gerçeğinden korkanlarda olmaz

 

Şeytanlığını İnsanlığa çevirene ‘Muhammed’ diyoruz
Bunu bizde kanıtlayana da Allah Rasulü deriz

Senden istediğini ‘kendi için isteyen tanrı’ inancından
kendinden isteklerinin O’nun istekleri olduğu Allah anlayışına
(İşte kestirme)

 

 

Anla ki NAMAZ, İblis’e EMROLUNDU, Sana Değil! Bu Tüyoyu Düşün!

 

Seccadeye secde edip de İnsana secde etmeyende hayırlı hiçbir şey yok
Orada da secde etmedi, burada da etmiyorsa kalakala bir yol kalıyor buna:

PAPİRÜZİM… Kim ‘bu İnsana secde etmeyen’ tescilli secde firarisi?

Namazının aslı ne? Biliyor musun?
O secde firarisini burada secdeye içtimaya çıkarmak!
Sende vazife bu ey nefsim!
Yani sen secde etmeyeceksin! İyi anla. Zaten cennette niçin secde yok?
İşte bundan…
Sen, secde firarisi olan şu ‘sen’i İnsana secde ettirecen. Daha nasıl anlatıla?
‘Rabbıma secde ediyorum’u bırak. Zaten her şey ona secde ediyo, İblis bile!
Namaz, iblise emrolundu! Sana değil!
Onu secde ettirecen! Burayı iyi anlayasın
Bu emrin gereğini sen uygulayacaksın. O ‘senle sana’ secde edecek?
Senin secde edişinle beraber sana secde etmiş olacak!
Ölümle son sınav anına kadar insanla olacağına göre, ölene kadar secde!

‘Secde edeceksin!’ emrini alan kim ise
o halde onun yanındaki de ‘şunu secde ettireceksin’ emrini almıştır!
Emri veren de emirleri alanlar da (aynı bünyede) 3 farklı yapı
Ayıtla pirinçin taşını! Dünya Pazarına taşsız çıkmadın! Sahipsiz de…

“Gezdim alemi, İnsan’dan başka bir şey görmedim!
Ne melek, ne cin? Ne İblis..! Allah’ı bulan gelsin de söylesin!”
Ne Hızır gördüm, ne alem! Alemde Alem’den başka bir şey görmedim!

Bir sanat gördüm, sanatçı oldum.. hepsi de bu!
Bir gerçek her seviyede anlatılır. Derinlik sadece layık olanlara ulaşır
ANLAYANA yazı burada bitti!
Fakat sen devamlı bu yazıyı tekrar edecen “ey hoca!”
Kaçacak delik kalmayana kadar bu yazıyı sabah-akşam hep oku

Koskoca ‘şu Malikül Mülk Sanat Devlet’
senin GÖZÜNE özel ‘hakim-savcı-barolu avukat’ mı yetiştirdi?!!
Başka işi mi yok!
SENİ MEYDANA GETİRDİ ya! Sen bu işlere yetmez misin? Otur, aç celseni
Sanık sen, tanık sen, iddia sen, hüküm sen. Mahkeme-i Kübra budur

 

 

NEBİ Kimdir, Kime Nebi Denir?

 

“Resul olan Muhammed’dir” demek kolay. ‘Ben resulüm’ de de gör yükünü!
Halifeymiş? Halife olmak kolay da resul olmak mı zor? Demek halifeyi de bilmiyor
Papirüste ‘insana halife dendiğini görmese’ halifeliğe de ‘sümme haşa’ çekecekti
[Kainattın halifesi ama Allah’ın-nebinin elçisi değil!!! Way anasını!]
Peki, soralım: Abdühu ve Resulü NE DEMEK? Şu olmasın sakın:
Allah’ın kulu ve elçisi olanların genel adıdır Muhammed! Şu da var:
‘Muhammedi yoldan kulu ve elçisiyim!’ Daha da var: Muhammed adı Jokerdir!
Kitabın açılana kadar Jokeri tutabilirsin. Elini açarken Jokeri en zirveye koy
Senin profil adın Muhammed!

Nebiler ile Resuller arasındaki tek fark, YOLDAKİ etabı ilk kez açan olmaktır
Nebi, insanlığın yaşadığı o devirde, insanlığın yükseliş kapısını ilk açandır
Ondan başka kimse açamayandır. Bir sonraki Nebi gelir, sonraki kapıyı açar
Son Nebi, son etabın son kapısını ilk açan olup, insanlığın YOL’u tamamlanmıştır
Nübüvvet etapları, ŞERİATIN (tüme doğru) tamamlanması olur
Risalet ise zaten açılan yolda gider, resullerle davet eder. Ayrı şeriat getirmezler
METOT getirirler yahut o anki metodu izlerler
Üst düzey resuller (nebi varisi olup) yeni metoda yetkilidir

 

NEBİLER Şeriat Getirirler (dini tamamlar) Resuller Metot!

 

Allah rasulü ne demek? Ha Allah rasulü, ha nebi rasulü (yani nebi varisi) demek!
Kelimelere takılma! Son Nebiden sonra da sınav sürekli devam eder
‘İnsana biat edecek misin, etmeyecek misin?’ sınavıdır bu
Sınav, her çağda insanoğlu olarak bulunan Şeytan’ın yükümlü olduğu
“insana biat edecek misin, etmeyecek misin?” sınavıdır
Böylece Son Nebi her an, vazifesini resul vasfı ile eda etmektedir
Bunu ‘her devirdeki “kesintisiz resullerden” açığa çıkarak’ gerçekleştirir
‘Muhammed ölmedi*’ budur
Ya Adem, sonraki nebilerle ölmedi! Ya Muhammed de resulleriyle ölmedi
Nebiler aynı zamanda resuldür. Fakat salt resuller nebi değildir, olamazlar

Dikkat edin ki resullerle ilgili ayetlerde resuller için ‘KESİNTİSİZ’ diyor!
Nebiler için ‘kesintisiz’ demiyor. Dost Musa ile dost İsa arasında 1500 yıl var
Dost İsa ile Dost Muhammed arasında 571 yıl var
Nebiler arasında süreç kesintisiz değildir. Kesintisizlik, nebi varisi olan resulleredir
İki nebi arası yıllar, diğer nebiyi bekleyerek geçer idi. Fakat resullerde böyle değil
Aynı çağ ve dönemde 100’lerce resul bulunur, kesintisizlikten kasıt buna atfendir 
Bu resullerden çok azı da müfredata (yani çağda eğitim metoduna) yetkilidir

Aksi taktirde
çağa nazaran imanlı yaşamanın metodunu bilmeyen, iman da etmemiştir!
“Her kim çağın imamını tanımadan öldü, cahiliye üzere öldü budur! 
Cahiliye üzere ölmüştür’ demek,
‘henüz nebi gelmeden önceki cahiliye atmosferinde ölmüştür’ demektir
Fikir, kesinlikle bir metot arz eder. Çağa dair Disiplinleri ve Kurucuları vardır
Bu ‘mimar şahsiyetler’ nebi varisidir

METOT, çağın darlığına göre ehemle mühim arasındaki dengeyi öne çıkarır
Bu yüzden tıpkı dinin nebilerle kıvamlanışı gibi Metot ve Fikir Disiplinleri de
(mutlaka resullerle) çağın tekamülünde en üst seviyeye doğru gelişerek
her çağda öncülüğünü ispat eder! İsyanist çağlar bu şekilde kapanmış olur

Tekrar edelim: Nebilerin tüm insanlığı o dönemlerde geçirdiği sınavdan
(temel hadise ‘Şeytanı soktuğu, ashaplarını geçirdiği’ sınavdan)
her devirde herkes mesul olduğu için; aynı nebi, son resulleri üzerinden,
bu sınavı herkeste her devirde ‘tek-tek yapmaya’ devam eder
“İnsan’a iman ediyor musun-etmiyor musun” sınavıdır bu
SEN BUNDAN MUAF MISIN? Resuller bunun için kesintisizdir
Şunu göresin ki (Biz O’na “Adem’e secde et” dedik, o etmedi, büyüklendi*) ayeti,
zannetme ki mazide bir kezliğine değil, her an olmakta olan en temel hadisedir


(İşte, sınav konusunun temeli:)

Kuran’ın evrenselliğini bilmiyoruz! Peki, ne anlıyoruz ‘evrenseldir’ derken?


Evrenselliğin temel ölçüsü, şu muazzamlığı gözetmesidir:

Kuran olmuş bitmiş bir olayı demedi. Her zaman olmakta ve olacaktayı dedi!
Evrenselliği budur. Motamot şeriatiyle değil, başlara geleceklerle evrenseldir
Evrensellik! Her an her yerde yaşanılan mutlak… Sadece yer değil, her an olan!

Örnek: (Biz O’na “Adem’e biat et /secde et” dedik, o etmedi, büyüklendi*) ayeti,
zannetme ki mazide bir kezliğine oldu! Yoo, her an olmakta olan temel hadisedir
Kuran, bu özelliği nedeniyle evrenseldir. Yoksa,
Allah Şeytan’ın dedikodusunu niye yapsın ki?!! ‘Her an olmakta olan budur’ diyor!
“Bu işareti ciddiye al, dikkaat!” diyor. Her an mı, her an… İşte, evrenselliği budur
Her insanoğluna her an güzellik-doğruluk tavsiye ediliyor. Biat ediyor mu? Hayır
Anla ki ‘secde firarisi’ KİM?!! Tabi ki SANAT bu… Biatsız secde olmaz, anlamsızdır

     (*2) Sağlam Hadistir. Bu sözden kasıt,
     ‘henüz nebi gelmeden önceki cahiliye atmosferinde ölmüştür’ demektir
     Dinin, henüz TOPLUMA BİLDİRİLMEDİĞİ dönemin vatandaşısın demektir
     Dinde son aşama İslam’ın topluma inmesi, “sana da inmiş oldu” anlamını taşımaz
     Hakikatine ulaşmadıkça cahildir Ulaşamamasının sebebi SÖZ DİNLEMEMESİDİR
     Sözün ne olduğundan anlamamasıdır. Anlamamasının tek sebebiyse
     gerçeği KABUL etmeyişidir. Hiçbir şey rastlantı değil

 

 

 

Allah, Nebilerine Kitap indirir. Nebiler de Resullerine İndirir

 

Böylece anlayalım ki resullere kitap inmez diyen cahildir
Çünkü resul, kendi kitabı açılan kişidir. Kitap demek zaten bu ‘iniş’ demek
Kitabı kendisine açılana resul deriz
Nebilerin tamamı hem resul iken. Salt resuller nebi değildir
Konu bu kadar açık. Niçin karıştırıyoruz acaba?

1 yıl bakanlık yapmış bakanın tayin ettiği konsolos, ‘elçi/büyük elçi’ oluyor da
Dış İşleri Bakanlığının kitabı kendisine inmiş bir memur niçin elçi olmasınmış!
Sonsuza son nebi olmuş olan, bu insanlık davasına elçi mi tayin edemezmiş?
AllahResullerinin örnekliği, herkesin bir yerde başına geleceğin temsilidir
Nebilerin kendilerinden sonrakilere örnekliği, başka ne demektir, düşün!

Allah’ın (nebi olarak) Resulleri, Nebilerin de (bazısı varis olarak) resulleri var
Bu temelin anlaşılıp yerli yerine oturtulmasında zorluk ne? Çelişki neresinde?
“Hangi bir resulü mü?” Kolay! Sen sana en yakın elçisini bulasın
Bu işler parayla, etiketle, proflukla, müftülükle, mağazadan alınmadığı için
müftülük makamları bu gerçeğe bundan karşılar. Yoksa, avuduyla götürecek!
Bu kulluk makamlarına evvela bunlar atlayacak! Hoş, yaptıkları zaten de bu:
Bu işin resulüyüm (maksadım çakılmaksızın imtinayla) diyor da gene diyor

 

Mesele Sünnet İşlemek Değil, Sünnetullaha İmandır
Sünnetullah’a İman, TECELLİLER YASASINA İmandır

 

Nebiye inanmış olmak, onun rasulluğüne de inanmak şartına bağlar
Rasulluğüne inanmak demek silsileye, silsileler içinde zuhur eden risalete
ve AllahRasulünün varislerine iman etmektir
Yaşatan Allah’ın tecelli etmesinden dem vuruyoruz da,
Dost Muhammed’in tecelli etmesini hiç düşünmüyoruz niyeyse..?
Allah tecelli ediyor da mazhar oluyorsak risalet de tecelli eder veli kulunda
Ustaya ram olmamış kişi, ehlisünnetim dese de hiçbir anlamı olmaz
O kişi REDD-İ SÜNNETTİR! Sünnetullah’a iman, tecelliler yasasına imandır

 

Nebilerin Resullere Göre Tek Farkı, YOLDAKİ Etabı İlk Kez Açan Olmaktır

 

Nebiler insanlığı kurtardılar, resuller de insanları, toplumları…
Nebi olarak tarihin köşe başlarında deveranda! Resul olarak da her devirde
Resullerin -tarihî dönemeçlerdeki görevine NEBİ,
nebilerin her andaki görev sürdürüşüne de RESUL deriz
Çağda kitlelerin hak edişine göre bir seviyeyle… KISACA:
Hayat ‘İnsan-İnsana bir hidayetle’ yaşanır. Nebiler, bu şarta işaret içindi
Bu şartı kabul eden her insan, her devirde Muhammed’le karşılaştı
Adı resuldü karşılaştığının, çünkü nebilik tamamlandığı için bu böyle olur
Papirüs Kafa Komitacılara Şunu Sorarız:

Bediüzzamanların (istisna hariç) zahirden de hareket etme şartı yoktur
Çağımızda Son Metot, şöhrette değil gizdedir. Gelmiş-geçmiş bütün erbap,
(son 400 yıldan bu yana gerçekleştirilemeyen KİTLESEL DEVRİMİ)
çağımızın bugün son fikri üzerinden TAMAMLAYACAK!..
Sözlerimize yabancı olanlar,
en iyisi mi 6 bin sayfalık dökümanlarımızın bari % 10’unu okumaya başlasın!
Bu özetlerden bir bölümünü bari olsun tek seferde yayınlamak zorundaydık

Kim neyi bulamamış da hiç düşünmeden ‘hala ARIYORUM’ diyor?
Bulmuşsa da niçin papirüsten ‘ezber sallamayı’ bırakmıyor?
Hiçbir metot arz etmeyen ‘geçmiş sözlerden tebliğ yapmayı’ bırakmıyor
İmam, metoduyla imamdır. Papirüse meal verme sektöründe bir işçi değil!..
Vaktin sünnetini bul ve uygula, talim ettiğin dinin bin kat farzından evladır
Bir gerçeği ‘metoda binaen’ takip etmeyen cahildir, metotsuz neşir ise üçkaat
Metodun temeli disiplin, disiplin de ‘tatbikatın temelidir’
Besmelenin özü ‘Be’de noktaysa bu da farzda noktadır

İNSAN’ın arzda vazifesi bu işte! Allah, hem zahir hem batın böyle…
İŞTE TÜM PAPİRÜSÜN ÖZÜ-ÖZETİ BU
OKU’lu kitap! Yani İNSAN! (yani dost Muhammed)
Bu konu daha önce hiç böyle anlatılmadı

SPARTAKÜS Ben Olurum! “La İlahe İllallah” başlığında yazı devam ediyor
Konuda bir önceki yazı ŞİRK Nedir? İyi Anlayalım!
 
/Okyanusta Şadırvan. 2013

_______________________________________________________

İlgili Yazılar
 
ŞİRK Nedir? İyi Anlayalım!
        ASIL HURAFE Nedir? 
       PAPİRÜS Nedir? VAHİ Nedir?
              PAPİRÜS 2 – Ahir Zaman
              Bu Çağ Çoktan Kapandı. Hiçbir Karanlık Çağ Bu Kadar Uzun Koşmadı
             PAPİRÜSTEN kastımızı anlamayanın İNANCI BATILDIR
       Mevcut İnancının MÜNKİRİ Olmadan Hakk’ın Dinine Giremezsin!
METOT NEDİR? Niçin Her Devir İçin Değişir? (ÖZET YAZI)
Siyasal İslam Nedir? (Siyasal islam zımbırtısı Nedir?)
Siyasal İslamın Şirkle Bağlantısı
İMANDA YETERLİLİK
SPARTAKÜS Ben Olurum! “La İlahe İllallah”

Kelimelerde ayrıntı için Şadırvan Kavramlar Sözlüğü

Index

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Translate »

Index

Index